sayfa içeriği
    • www.askerihukuk.net
    • Türk Askeri hukuku ile ilgili konularda bilgi sunumu
    • www.askerihukuk.net
    • Türk Askeri Hukuku ile ilgili hususlarda bilgi sunumu
BÖLÜMLER
HABER BAŞLIKLARI

John Locke

 John Locke

ALINTI: http://tr.wikipedia.org/wiki/John_Locke

John Locke Somerset (d. 29 Ağustos 1632 – ö. 28 Ekim 1704) materyalist ünlü İngiliz filozofu.

18. yüzyılın en önemli düşünürlerinden biridir. Düşünce hürlüğünü, eylemlerimizi akla göre düzenlemek anlayışını en geniş ölçüde yayan ilk düşünür olduğu için Avrupa'daki aydınlanma ve Akıl Çağı'nın gerçek kurucusu olarak kabul edilir.

 John Locke, Bristol yakınlarında, Wrington'da doğdu. Kumaş ticareti ile uğraşan bir aileden gelmektedir. Babası ticaretle uğraşmak yerine noterliği tercih etmiştir, ibadetle sadelik isteyen Püriten mezhebinin koyu bir taraftarıydı. Locke'un daha sonra öne sürdüğü öğrenim kuramlarında babasının büyük etkisi sezilir. Locke yüksek öğrenimini Oxford Üniversitesi'nde yaptı, en çok tabiat bilimleriyle tıp okudu. Hayata atıldıktan sonra hem yazar, hem de siyaset adamı olarak çalıştı. Önce Brendenburg Dükalığı'nda İngiliz elçiliği katibi olarak bulundu. İngiltere'ye döndükten sonra da 8 yıl Shaftsbury adında bir İngiliz aristokratının yanında özel hekimlik yaptı. 1683'te Shaftsbury'nin Hollanda'ya kaçmak zorunda kalması üzerine Locke'de İngiltere'den ayrıldı. Ancak 1689'da İkinci İngiliz Devrimi Başarı kazanınca İngiltere'ye dönebildi.Ancak tekrar Fransa'ya iltica etmek zorunda kaldı.

Rızaya dayalı hükümet

Locke, bütün eserlerinde gelenek ve otoritenin her çeşidinden kurtulmak gerektiğini, insan hayatına ancak aklın kılavuzluk edebileceğini ileri sürer. Bu düşünceleriyle Liberalizm'in, tabii bir din anlayışının, Rasyonel Pedagoji'nin öncüsü olmuştur. Mutlakiyet yönetimlerini ilk sarsan kişi olarak tarihe geçmiştir, mutlakiyet yönetimine açtığı sarsıntılar sonucunda zamanla derin yarıklar oluşmuştur ve üç büyük devrimin temelleri oluşmuştur. İngiliz, Amerikan ve Fransız devrimlerinin temelini oluşturan filozof olarak akıllara yer etmiştir. Doğal hukuk doktrinini savunanlardan biridir (Diğerleri: Jean Jacques Rousseau ve Thomas Hobbes).

Locke için dünya ile ilişiği kesmek ve deneyim sayesinde kişi bir şeyler öğrenebilir. İnsan sezgisel herhangi bir bilgiye sahip değildir. Dünyevi, deneye dayanan ve sistemli bir düşünce biçimini benimsemiştir. Dini dogmaların bu düşünce sisteminde yeri yoktur. İnsanın bu noktada görevi onun içinde yaşadığı dünya ile sınırlıdır. Sadece insanda bulunan kendini sevme duygusu ve aklın işleyişi ahlakın doğuşunu beraberinde getirmiştir. Rıza bu felsefi temellerle vardır. Bir yönetici, otoritesini yönettiği insanların rızasına borçludur. Hükümetler niçin vardır? Bu sorunun cevabı Locke'a göre doğa durumu ile açıklanabilir. Doğa durumu, yeryüzünde hiçbir siyasi topluluğun olmadığı bir duruma karşılık gelmektedir. Üstünlüklerin ve ve karışıklıkların artması yaşamı olumsuz etkiler ve insanlar bir araya gelerek siyasi toplulukları oluştururlar. Hükümdarlara ve güçlü siyasi yöneticilere bu durumda itibar edilir. İtimat bu noktada önemlidir. Yöneticinin otoritesi mutlak değildir ve karşılıklı itimat ile toplumsal sözleşme oluşturulmuştur. İktidar, kaynağını buna ve bu sürece borçludur. İnsanın hürriyeti ulusun rızası ile kurulmuştur. Yasalarla, bu güven kayıt altına alınır. Rıza aynı zamanda bu güvene ihanet eden yöneticiyi görevden uzaklaştırma hakkını da içerir.

İnsan hakları Locke'a göre yaşam, hürriyet ve mülkiyet olarak özetlenebilir. Bu hakların uygulanması, korunması hem yasalarla hem de kurumlarla sağlanır. Bağımsız bir yargı sistemi de bunların tümünü kapsar.

Hürriyet ile ilgili olarak ise, bir insanın özgürlüğü, başka bir insanın özgürlüğüne zarar gelebilecek noktada sona erer. Siyasi bir toplumsa özgürlük yasaların hükmüne bağlıdır. Mutlak değil, sınırları çizilmiş bir özgürlüktür.

İlk kitaplarını siyasi nedenlerden ötürü isimsiz yayınlamış ve hiçbir zaman bu eserlerin kendisine ait olduğunu kabul etmemiştir. Descartes'tan etkilenmesine rağmen ona hiçbir zaman benzememiş; zihnin özünün düşünme ve zihnin özünün yer kaplama olduğu biçimindeki iki temel ilkesine karşı çıkmıştır.

Gassendi'nin görüşleri ile Deneme'nin birçok bölümü arasındaki benzerlikler salt rastlantı olamayacak kadar büyüktür, öyle ki Leibniz, Locke için Gassendici demiştir. İnsan zihninin başlangıçta bir Tabula Rasa oluşu, Locke'taki "bütün niteliklerden yoksun ak kâğıt" ya da "boş oda" önermelerinin aynıdır.

John Locke'unun Yönetim Sistemi Anlayışı

Yargılama ve cezalandırma hakkını kendi iradesiyle yargıçlara yani yargı erkine bırakan toplum üyeleri,uygulanacak olan yasaların hazırlanması ve yürürlüğe konması görevini de bir başka güce;parlamentoya vermiştir.Ancak bu da yeterli değiildir,bir de yürütme erkine ihtiyaç vardır;yasamanın koyduğu pozitif yasaları uygulayacak,ayrıca anlaşmaları yapacak,savaşa,barışa karar verecektir.

Eserleri

  • 'An Essay Concerning Human Understanding' (İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme)
  • 'Some Thoughts Concerning Education' (Eğitimle İlgili Bazı Düşünceler)
  • 'A Letter Concerning Toleration' (Hoşgörü Üzerine Bir Mektup)
  • 'Two Treatises of Government' (Yönetim Üzerine İki İnceleme)
  • 'Hükümet Üzerine İki Deneme'

***************************************************************************************************************************

Düşünen insan: John Locke

ALINTI:http://www.andebi.tr.gg/JOHN-LOCKE.htm

Bir İngiliz olan John Locke büyüklüğü tartışılmaz filozoflar içinde en çok değer verileni ve seçkin olanıdır. Önemli ölçüde etkisi olmuştur. Teknik olarak usta biri değildi Locke. Ancak olağanüstü bir kavrayışa sahipti. Düz bir üslubu vardı.

 Locke'un Essay Concerning Human Understanding (İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Denemeler) adlı eseri 1689 yılında yayımlandı, ama 1690 tarihini taşıyordu. 1689, Kral II. James'in “kansız devrim”le tahttan uzaklaştırıldığı yıldı.Locke'de devrimin ilkelerini tümüyle benimsemişti. Bu uğurda da uzun süre sessizce çalışmalarını yürütmüştü.

 Yirmi yılı aşkın süreden beri yazdığı ve üzerinde değişiklikler yaptığı Deneme'yi sonunda yayına verdiğinde, bütün eksiklik ve kusurlarının tümüyle farkındaydı. Faciayla sonuçlanabilecek tekrarlardan ve tutarsızlıklardan oluşan metin, yazarının büyük filozof olaması nedeni ile bu acı sondan kurtuluyordu.

 Spinoza ve Galileo'nun aksine, Locke çoğunlukla refah ve saadet içinde rahat bir yaşam sürdü. Düşünceleri, yaşadığı dönemde kabul görüp gelişti. Düşünsel zenginliğinin doruğunda olduğu yıllarda, İngiliz hükümetleri de köklü reformlar yapmaya koyulmuştu. Kralın yetkileri sistemli biçimd eazaltılıyor, dini düşüncede özgürlük gitgide yerleştiriliyordu. Otoriteryanizmin her biçimi yoğun ve aralıksız biçimde ateş altındaydı. Özellikle Bacon ve Hobbes, çok farklı biçimlerde de olsa bilimsel yöntemlerin önemini kabul ettirmişlerdi. Locke'la birlikte bilimsel ilerleme düşüncesi de gelişme gösterdi.

 Locke haklı olarak felsefede Britanya ampirizm okulu diye bilinen okulun başını çeker. Britanya felsefesi bilgiye ancak sağduyuya dayalı deneyimle ulaşılabileceğini savunması açısından, Avrupa'daki akılcılıkla yollarını ayırmıştı. Hume'un daha da ileriye götürdüğü bu düşünce Locke tarafından Bacon ve Hobbes'un attığı temeller üzerine kesin biçimde yerleştirildi.

 Serüvencilikten hiç hoşlanmayan, ömrü boyunca astımla didişen Locke, Somerset ilinde, iç savaşta I. Charles'a karşı savaşmış, kalın kafalı bir taşra avukatının oğlu olarak dünyaya geldi. İlk yayımladığı eser, Oliver Cromwell'e methiye biçiminde kötü bir şiirdi. Sonradan aynı ölçüde kötü aşk şiirleri de yazdı, ancak hiç evlenmedi. Oxford'a gitti ve orda öğretilen, üstelik önemini de iyice yitirmiş skolastik felsefeden nefret etti. Buna rağmen ortaçağ skolastik filozoflarının Aristotales'ten ürettiği “töz” düşüncesinden kurtaramayacaktı kendini. Locke için “töz”, “ne olduğunu bilmediği her şey” di.

 1665'e gelindiğinde Locke, Oxford'a “ahlak felsefesi” öğretmeni olarak atanmıştı. Tıp alanında da bilgi edindi. Fazla deneyimi olmamasına rağmen Shaftesbury kontunun evinde hekim ve katip olarak görevlendirildi. Locke konta yapılan karmaşık bir karaciğer ameliyatına katıldı (1668). ameliyatı kendisi yapmadıysa da nezaret etti.

 Diplomasi ve siyasette de belli bir rol oynayan Locke, II. James döneminin büyük bölümünü Hollanda'da sürgünde geçirdi. Çünkü Shaftesbury 1683'te karala ihanet suçlamasıyla karşı karşıya kalmıştı. Büyük Britanya tahtına William of Orange (oranje prensi William) çıkınca Locke'da ülkeye döndü. Yeni yönetim onu önemsiz görevlerle ödüllendirdi. Locke eski sevgilisi Lady Masham'ın evinde öldü; artık başkasıyla evli olan Lady Masham, Lock'u himayesi altına almıştı. Öldüğü sırada başucunda Mezmurları okuyordu ona.

 İngiliz ampirizminin babası olmanın yanısıra, Locke haklı olarak liberal demokrasinin de kurucularından biri sayılır. Amerikan anayasasında onun fikirlerine yer verildiğine kuşku yoktur. Her nekadar felsefesinden kaynaklansa da, siyasi fikirleri başka iki kitapta ifadesini bulmuştur: “Two Treatises on Goverment” (Devlet Yönetimi Üzerine İki İnceleme) ve “Letter on Toleration” (Tahammül üzerine Mektup).

 “Deneme” adlı eseri ise dört kitaptan oluşur. Locke I. Kitapta Platoncu ve akılcı düşüncedeki doğuştan gelen idea(idea innatae) anlayışına saldırır. Bu anlayış Spinoza, Descartes ve Leibniz ile ilişkilendirilmiştir: İnsan zihninde der; üzerine gerçek doktrinleri inşa etmek üzere önceden mevcut,”doğa tarafından oraya konmuş” hiçbir şey yoktur. Doğduğu anda insan zihninin boş bir kağıt(tabula rasa) gibi olduğu şeklindeki meşhur tanımlaması buradan gelir. Demek ki Locke, insanların içlerinde herhengi bir “bilgi”yle dünyaya gelmiş olabileceği anlayışına dayanamıyordu.

II. kitapta, bütün idealarımızı deneyime (duyum ya da yansıtma, içgözlem deneyimine) dayandırabileceğimiz biçimindeki ampirist tezini geliştirir. Buradaki açıklamaları öyle karışıktır ki, ne demiş olabileceği üzerine tartışmalar halen sürmektedir.

III. Kitapta, dilin yapısına ilişkin bir açıklama sunmayı dener. İnsanın hertürlü bilgisinin öznel olmak durumunda olduğunu öne sürmek açısından Kant'ın habercisi olmuştur. Yani bizim işimiz gerçeklikle değil, zihnimizdeki gerçeklik ideasıyladır. Locke hiçbir şey bilmediğimiz şeylere “suskun bir tanımazlık” içind ekalmamızı önerir.

Bütün kitaplar içind een az doyurucu olanı , ama insanı en çok düşünceye sevk edeni IV. Kitaptır. Bu kitapta anlaşıldığı kadarıyla Locke, ampirik bir temelden hareketle akılcı bir sonuca varır.

 Locke'un insan zihnine ilişkin açıklamlarının modern psikolojinin temelini oluşturduğuna kuşku yoktur. Locke Briyanya'da felsefeye muazzam miktarlarda sağduyu kazandırmıştır. Kendinden sonra gelen Kant'ın yaptığının aksine, Locke düşün alanındaki ampirizmini, samimi bir şekilde beslediği tanrı inancıyla bağdaştırmayı başaramamıştır ya da istememiştir.

 Locke, bilimden epey bir safra attığı gibi, bir dereceye kadar özgürlüğün savunucusu olarak Pane ve tabi ki Thomas Jefferson gibi düşünürler esin vermiştir. Ona karşı gerçek bir korku ve hürmet besleyen Voltaire'in Locke için yazdığı ünlü saygı yazısını herhalde hak etmiştir:

 “Ruhun serüvenlerini hikaye eden nice filozoflar çıkmıştır, oysa şimdi öyle bir bilge varki karşımızda, daha da mütevazı davranıp tarihini yazıyor ruhun. Nasıl ki mükemmel bir anatomi bilgini insan vucudunun mekanizmasını gözler üzerine sererse, Locke'da insanların gözü önünde aklı geliştirmiştir. Her noktada fiziğin tuttuğu meşalenin yardımıyla kimi zaman onun doğrulama cüretini gösterir, ama kimi zaman da ondan şüphe etme cüretini. Bilmediğimiz ne varsa tek bir kapsamlı tanım içinde toplamakyerine, bilmeyi arzu ettiklerimizi derece derece keşfe çıkar.

***********************************************************************************

John Locke Kimdir?

MÜLKİYET ANLAYIŞI

(Hazırlayan Sosyolog Ömer Yıldırım)

ALINTI:http://www.felsefe.gen.tr/john_locke_mulkiyet.asp

Locke’un düşüncesinin temelini oluşturan şeyin mülkiyet olduğu görülmektedir. Çünkü, mülkiyeti oldukça geniş bir anlamda kullanmıştır. “Locke, mülkiyet anlamına gelen property ve estate sözcüklerini kullanır. Property sözcüğü ile mülkiyetin yanı sıra yaşam ve özgürlüğü de içerecek, bir insanın sahip olduğu geniş anlamda mülkiyeti dile getirir. Estate’i ise, bildiğimiz dar anlamda mülkiyet için kullanır”[1].

Hoşgörü Üstüne Bir Mektup adlı eserinde Locke mülkiyeti en geniş anlamda tanımlamaktadır. O’na göre devlet, insanların sadece kendi sivil çıkarlarını tedarik etmek, korumak ve geliştirmek için oluşturulmuş bir insan toplumudur. Bu sivil çıkarlar “hayat, özgürlük, sağlık ve bedenin dinlenmesi; ve para, araziler, evler, eşyalar ve benzeri gibi dışsal şeylerin mülkiyetidir”[2].

Yine, Locke mülkiyeti Two Treatises Of Government adlı eserinde mülkiyet “genel adı” altında topladıklarının insanların “canlarının, özgürlüklerinin ve mallarının” olduğunu ifade etmektedir[3].

Görüldüğü üzere Locke’un düşüncesince yaşam, özgürlük ve mal sahipliği birbirinden ayrılmaz bir bütündür ve genel olarak mülkiyet kavramı ile açıklanmaktadır. Bununla birlikte, Locke’un felsefesini analiz eden çalışmalarda, mülkiyetin günlük kullanımındaki anlamının ön plana çıkarıldığı görülmektedir[4].

Bunun yanısıra Locke mülkiyet hakkının çalışmayla kazanılacağına inanmaktadır. O’na göre, yeryüzü Tanrının insanlara ortaklaşa yararlanmaları için sunduğu bir nimettir. Akıllı bir yaratık olan insan, bu nimeti çalışması ile işler, üretir ve kendi emeğiyle doğadan söküp aldığı bu nimet de onun malı olur. Mülkiyetin gerçek kaynağı insanoğlunun çabası olup, mal edinme konusunda çalışmanın dışında herhangi bir sözleşmenin, yasanın ya da otoritenin sözü geçemez[5].

Locke, insanın emeği geçen şeyler üzerinde, etrafını çevirdiği ve sürdüğü toprak üstünde olduğu gibi, doğal bir hakkı olacağını ileri sürmüştür. Özel mülkiyet, insanın emeğiyle, kendi kişiliğini üretilen nesneye yaydığı için doğmuştur. İnsan, üretilen nesneye kendi gücünü harcamakla onları kendisinin bir bölümü durumuna getirir. Bunların yararlıkları da, genel olarak üzerlerine harcanan emek ile orantılıdır[6]. Diğer yandan, insan yaşamak için bunu yapmak zorundadır. Bunun için, başkalarının rızasına gerek yoktur. Çünkü, öbür insanların rızalarını beklemeye koyulan, muhtemelen hiçbir zaman ortaya çıkmayacak bir ortak rızayı beklerken hayatını kaybederdi.

Toparlanacak olursa, doğa durumunda insanın mülkiyet hakkının iki yerden kaynaklandığı ortaya çıkar: 1) Emeğini, dolayısıyla kendisinin bir parçasını nesneye katmasından, 2) Yaşamak için sahip olmak zorunda olmasından. Birincisi açısından mülkiyet, herkesin aynı şeyi yapmaya hakkı olduğundan bir nevi sözleşmeye dayanan haktır. İkincisi bakımından ise, insan doğasından kaynaklandığı için, doğal bir haktır[7].

“Locke, mülkiyet hakkının sınırını da belirtmeye çalışmıştır. Toprağı insanoğluna veren Tanrı olduğuna göre, mülkiyet hakkı kutsaldır. Kimse kimsenin toprağına, mülküne el uzatamaz. Ne var ki, toprağı veren Tanrı, bu nimetten herkesin yararlanmasını da istediği için, ihtiyacını karşılayacak kadar mülk edinmek de her insanın hakkıdır. Şu halde, her insanın mülkiyet hakkı, öteki insanların mülkiyet hakkıyla sınırlanmıştır. Toplumdan önce var olan bu hakkı korumak, toplum yasalarına düşer. Siyasal iktidar, mülk sahiplerinin mülk sahiplerine verdiği bir yetkedir”[8].

Locke’un mülkiyet anlayışı üzerine farklı görüşlere rastlamaktayız. Bunun nedeni, mülkiyet kavramına verdiği anlam ve önemden kaynaklanmaktadır. Örneğin, Russell Locke’un mülkiyet anlayışının bazen uygulanabilirliği olmadığı, bazen eksik olduğu, bazen de yanlış örnekler üzerine temellendirildiği gibi eleştiriler ileri sürmektedir. Üstelik Russell’a göre “Locke’un mülkiyet hakkındaki görüşleri üzerine söylenenlerden, onun toplumda üstün olan kapitalistlerce şampiyon ilan edildiği; ve bu şampiyonluğun, hem kapitalistlere göre, toplum alanında üstün hem de aşağı düzeyde olanlara karşı kazanılmış olduğu düşünülebilirdi. Bu tam doğru bir düşünce olurdu”[9].

Buna karşılık Sartori’nin ifade ettiği gibi günümüzde dahi birçok yazar liberalizmi ekonomik liberizm ile karıştırmaktadır. Bu liberalizme karşı büyük bir haksızlıktır. Birçok liberal düşünür gibi Locke’da bir laisses faire ekonomisi kuramcısı değildi. Bu düşünürlere göre liberalizm hukuk devleti ve anayasal devlet demekti. Üstelik özgürlük ekonomide serbest ticaret hele hele en güçlünün yaşayabilmesi demek olmayıp siyasal özgürlük demekti[10].

Sonuçta, Locke’un formülasyonu Barry’nin ifade ettiği gibi “büyük ölçüde mülkiyetin birik(tiril)mesine ilişkin saf ahlaki teorilerin hareket noktası olmuştur. Çünkü bu formülasyon devlet gibi ayrıcalıklı kurumlar için mülkiyet hakları keşfeden kurallara bireyci karşı çıkışın da temelini oluşturur. Ancak bu anlayış çağdaş dünyada pek fazla uygulanabilirliğe sahip görünmeyebilir, çünkü Locke’un esas olarak hakkında konuştuğu şey –yani toprak/arazi- bireysel sahiplenme için çok uzun zamandır sözkonusu değildir. Yine de, mülkiyet başka biçimlerde her zaman yaratılmaktadır ve böyle durumlarda bir tür Lockeçu mantığın pekala bir yeri olabilir”[11].

[1] Alaeddin ŞENEL, Siyasal Düşünceler Tarihi, Sevinç Matbaası, Ankara 1982, s.444-45.

[2] John LOCKE, Hoşgörü Üzerine Bir Mektup, Çev.Melih YÜRÜŞEN, Siyasal Kitabevi, Ankara 1995, s.7.

[3] LOCKE, Two Treatises Of Government, s.184.

[4] YAYLA, a.g.e., s.34.

[5] AKIN, a.g.e., s.131.

[6] George SABİNE, Siyasal Düşünceler Tarihi II, Çev. Alp Öktem, Türk Siyasi İlimler Derneği Yayını, Ankara 1969, s.214.

[7] YAYLA, a.g.e., s.40.

[8] AKIN, a.g.e., s.131-32.

[9] RUSSELL, , a.g.e., s. 614-17.

[10] Giovanni SARTORİ, Demokrasi Teorisine Geri Dönüş , Çev. Tunçer Karamustafaoğlu-Mehmet Turhan, Türk Demokrasi Vakfı Yayını, Ankara, 1993, s. 405.

[11] Norman BARRY, Komünizm Sonrası Dönemde Klasik Liberalizm , Çev. Mustafa Erdoğan, LDT Yayınları, Ankara, 1997, s. 91.
 

 *****************************************************************

 John Locke(1632-1704)

ALINTI: http://www.cangungen.com/2011/03/10/john-locke1632-1704/

Felsefede ampirizm akımının kurucularındandır. Deneyimden başka bir şeye ,sezgilere doğuştan var olan bilgilere (a priori) inanmıyordu.İnsan aklı doğduğunda boş bir levha (tabula rasa) idi ve deneyimler onun üzerine izler bırakıyordu.Doğuştan gelen “a priori” bilgi yoktu insan zihninde.Matematik ve diğer tüm bilimler deneyimler sonucunda elde edilmişti.Locke görüldüğü gibi rasyonalist filozoflardan farklı olarak bilginin kaynağını duyu organları vasıtası ile kavradığı deneyimlerde görüyordu.Bilgiye ulaşmanın yolu ise tümdengelim(deduction) değil tümevarımdı (induction).

Rasyonalist filozoflar “a priori” denilen bilginin varlığından söz etmektedirler.Bu bilgi doğuştan insan zihnine kazınmış bir bilgidir.Dolayısıyla evrensel olarak tanınır,geçerlidir. Buna “evrensel onay” ilkesi denmektedir. Oysa Locke evrensel bir bilginin olmadığını ileri sürdü.Bunu ispatlamak için evrensel olarak geçerli bir bilgi olduğu söylenen Leibniz’in “özdeşlik” ilkesini aldı.”a” “a” dır şeklindeki önermeye göre,mesela “siyah beyaz değildir” önermesinin doğuştan geldiği söylenebilir.Oysa bu önermenin unsurları olan beyaz ve siyah ideleri doğuştan gelmiş değildir.Örneğin körler bu idelerin birileri onlara anlatana kadar farkında değildirler.Bu idelere ancak görerek ulaşılabilir.O halde bu unsurlara ve bu unsurlardan oluşan önermeye ancak deneyim yolu ile ulaşılabilir.

 

Diğer yandan çocuklar, aptallar,ilkeller,cahiller bu ilkelerden habersiz yaşayıp gitmekte ve kendi ölçülerinde düşünebilmektedirler.Doğuştan gelen bilgiler olsa düşüncelerinde olması gerekir.

Locke’nin bu iddiasına “örtük farkındalık” adı verilen bilinen bilgiyi ifade edememe (etmek için yeterli donanıma sahip olamama) şeklindeki argümanla cevap verildi.

Locke deneyden gelen duyumların zihinde idelere dönüştüğünü ancak düşünceler arasındaki ilişkilerinde düşünce ideleri oluşturabileceğini söylemiştir.Ancak duyum ideleri esastır.Baştan itibaren duysal girdiler olmasa zihin boş-kör kalacaktır.Locke’ye göre doğuştan gelen etorik ilkeler olmadığı gibi pratik ilkelerde bulunmaz.Yani ahlak yasaları da doğuştan gelmez ve temellendirilmeğe muhtaçtır.

“İnsan anlığı üzerine bir deneme”(Essay Concerning Human Understanding) (1690) yapıtı ünlüdür.

“Yönetim üzerine iki inceleme” isimli eserinde,insanların iyi,özgür ve eşit doğduğuna, Tanrının yeryüzünü insanlara eşit olarak verdiğine inanan Locke,mülkiyetin çalışmayla elde edilen bir hak olduğunu ve devletin mülkiyeti koruması gerektiğini ileri sürdü.Feodalizme karşı Burjuva çıkarlarını savundu. Hobbes’in Toplum sözleşmesi fikrini destekledi. İnsanın insanı yönetmesi insanlığın yararınaydı. Ancak toplumun sözleşme sonucunda yetkisini, kendisini temsilen Monarka değil parlementoya vermesi gerektiğini ileri sürdü. Yasamayı parlemento, yürütmeyi Kral yapmalıydı. Güvenoyu (trust) fikrini getirdi. Yönetenlerin çoğunluğun refahına ve mutluluğuna hizmet etmesi gerektiğini ve ancak bu sayede mevkilerini korumalarına izin verilebileceğini savundu.1689 İngiliz Burjuva devrimini ve Protestan restorasyonu’nu sevinçle karşıladı.III Williams’ın yanında dış ticaret ile ilgili bir görevi sürdürdü.

***************************************************************************************************************************

 - Müzeyyen EROĞLU'nun hazırladığı ve Akademik Bakış Dergisi 21. sayısında yayınlanan "John Locke'nin Devlet Teorisi" isimli makalesine ulaşmak  için tıklayınız.

**************************************************************************************************************************

 

Site Haritası
Site Yöneticisi


Avukat Orhan ÇELEN


Korkut Reis Mah. İlkiz Sok.
Fatih Apt. No: 20/14

06430 Sıhhıye-ANKARA
TÜRKİYE           
TEL: 0 542 427 44 72
         0 312 229 97 57

Jandarma subayı iken ANKARA Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi ve 1983 yılında sınıf değiştirerek askeri hakimliğe geçti. Askeri savcı, askeri hakim, adli müşavir yrd., disiplin sb.lığı, şb. md.lüğü gibi çeşitli görevlerde bulundu. (E.) Hakim Alb. Orhan ÇELEN; Şubat 1999’da kendi isteğiyle KKK.lığından emekliye ayrıldı. Halen ANKARA Barona kayıtlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır.
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam140
Toplam Ziyaret1376252
Saat
Hava Durumu
Sitemize destek verin
Resimli özlü sözler

Üyelik Girişi