sayfa içeriği
    • www.askerihukuk.net
    • Türk Askeri hukuku ile ilgili konularda bilgi sunumu
    • www.askerihukuk.net
    • Türk Askeri Hukuku ile ilgili hususlarda bilgi sunumu
BÖLÜMLER
HABER BAŞLIKLARI

INCAL/TÜRKİYE KARARI

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

İNSAN HAKLARI KOMİSYONU RAPORU

INCAL/TÜRKİYE KARARI

25 ŞUBAT 1997

22678-93

 

DAVANIN ESASI

I.DAVAYI HAZIRLAYAN KOŞULLAR

9.    1953te doğmuş bir Türk vatandaşı olan Bay İbrahim Incal İzmir’de yaşamaktadır. Söz konusu zamanda Avukatlık mesleğini icra eden Halkın Emek Partisi İzmir İl Başkanlığı İdare Heyetinin bir üyesidir. Ulusal Meclis’te de temsil edilmiş olan bu parti 14 Temmuz 1993’te Anayasa Mahkemesince kapatıldı.

10.   1 Temmuz 1992’de idare heyeti İzmir seçim bölgesinde yerel yetkililerce alınan tedbirleri- özellikle küçük çaplı yasadışı ticarete ve şehir çevresinde gecekondu bölgelerinin yayılmasına karşı alınan- eleştirmek için bir broşür dağıtmaya karar verdi.

Onbinlerce kopyası basılan broşürün başlığı “ tüm demokratik vatanseverlere”, ve metin şu şekilde idi:

“Son birkaç gün içinde il yönetimi, polis ve şehir meclisinden oluşan bir oluşum tarafından Kürt nufusuna karşı “KÜRTLERİ ŞEHİRLERDEN DIŞARI ATMAYI” amaçlayan bir kampanya yürütülmeye başlandı. Bu kampanyada İzmir pilot şehir olarak seçildi. İlk aşama şehri daha güzelleştirmek ve trafik sıkışıklığını azaltmak gerekçesinin arkasına gizlenmeye çalışılan sokak satıcılarına, seyyar satıcılara ve hamallara karşı yürütülen operasyondu. Bu operasyonun amacı geçimleri bu işlerden sağlayan bizim, esas olarak Kürt, hemşehrilerimize “ekonomik abluka” uygulamak, onları yoksulluğa ve açlığa mahkum etmekti. Bu yolla kitleler korkutulacak, bunaltılacak ve kendi memleketlerine dönmek zorunda kalacaklardı. “KÜRTLERİ DIŞARI ATMA” kampanyası başlamadan önce kurumsal ve psikolojik  altyapısı “İzmir’in yurtsever halkı”nca imzalanmış broşürlerle hazırlandı ve ‘karanlık güçlerce’ haftalarca büyük miktarlarda dağıtıldı. Broşürler özellikle Kürt nüfusuna karşı düşmanlığı körüklemekte ve Kürt karşıtı duyguları kışkırtmaktaydı. Bu “Kürtlere iş ve ev vermeyin. Onlarla konuşmayın, kız kardeşlerinizin onlarla evlenmesine izin vermeyin ve kendiniz de onlardan biriyle evlenmeyin. Kürtleri ezin” diyen propagandalar aracılığıyla ırkçı ve şovenist (aşırı derecede ırkçı ) Kürt-karşıtı tutumların gelişmesine neden oldu. Bu gelecekteki saldırılar için psikolojik altyapının nasıl koyulduğunu gösteriyor. Bu broşürler güpegündüz dağıtılmasına rağmen bunların sorumluları-kimse niçin böyle olduğunu anlamamakla-hiçbir zaman tutuklanmadılar.

Fakat bu faaliyetler hiçbir şekilde sokak satıcılarına, seyyar satıcılara ve hamallara karşı yürütülen operasyon ile sınırlı kalmadı. İkinci aşama “Gecekondu Operasyonu” idi. Aynı il yönetimi, polis ve şehir meclisinden oluşan oluşum gecekondu bölgelerinin yıkım faaliyetini başlattı. Bu esas itibariyle seçimlerden önce partiler tarafından durumları itibariyle oy kaynağı olarak görülen Kürtlerin yaşadığı Yamanlar ve Şemikler’de başladı ve Gaziemir’de devam etti. Ki dürüst olmayan bir şekilde oy karşılığında inşaat serbestisi vaadederek bu gecekonduların mantar gibi yayılmasını cesaretlendirenler ve yerel mafya ile birlikte kamu arazisini üzerlerine geçirenler bu kez Kürtlere zulmetmek ve gözdağı vermek ve evlerine geri dönmeye zorlamak için gaddarca bu kulübelerin yıkımına giriştiler.

Kürt ve Türk emekçi halkı birdenbire ve herhangi bir ikaz yapılmadan inşa edebilmek için borç altına girdikleri, çocuklarının boğazlarından keserek birçok harcama yaptıkları, kulübelerinin yıkılışını gördüler. Bu bu kişilerin Kürt ve Türk insana nasıl zulmetmeye ve oları ızdırap ve umutsuzluğa sürüklemeye çalıştıklarının bir göstergesiydi.

BU KÜRT VE TÜRK EMEKÇİSİNE KARŞI DEVLET TERÖRÜDÜR!

Şurası da kesin ki Yamanlarda başlayan ve hala Gaziemir’de devam eden bu yıkımlar yakında İzmir’in diğer gecekondu bölgelerine sıçrayacaktır. Bu yıkıma karşı savunma olarak eylemsizliği seçmek Devleti daha öte tahribatlara girişmesi hususunda cesaretlendirdi.

Sonuç olarak: “Kürtleri Dışarı Atma Politikası” son günlerde Kürt insanına karşı ülkede yürütülen ÖZEL BİR SAVAŞ’ın bir parçasını oluşturmaktadır. Bu şehirleri etkileme yollarından biri olan bu savaşın mekanizmalarından biridir. Çünkü kölelik, şiddet, terör ve zulüm gibi kullanılan yöntemler aynıydı. Bu bir psikolojik savaştır.

Bunlar, ülke genelinde, karşı ihtilal taktikleri, özel birlikler, köy korucuları SS (Sansür ve Sürgün) kararları ve Devlet terörünün her çeşidiyle insanları susturmaya ve onlara zulmetmeye çalışırlarken İzmir’de de hemşehrilerimizi yaşama vasıtalarından yoksun bırakarak ve en sonunda evlerini yıkarak aynı amaca ulaşmak istiyorlar. Kullanılan yöntemler, şekil olarak farklı olsalar da , sonuçta özel savaşın amaçlarına hizmet eden mekanizmalardır. Bu özel savaşın kent modelidir.

TÜM DEMOKRATİK VATANSEVERLERE

Şehirlere yapılan bu hakaretleri engellemenin yolu HALKIN KENDİ GÜCÜNE DAYANAN SEMT KOMİTELERİ kurmaktır.

Tüm Türk ve Kürt vatanseverlerini sorumluluklarını üstlenmeye ve emekçi insanlarımıza karşı yürütülen bu savaşa karşı çıkmaya çağırıyoruz.

ULUSLARIN UZUN ÖMÜRLÜ KARDEŞLİĞİNE!

ŞEHİRLERE SIÇRAMAKTA OLAN ÖZEL SAVAŞI DURDURUN!”

11.   .2 Temmuz 1992 tarihli bir mektupla, söz konusu broşürün bir kopyası ile birlikte, HEP genel başkanı İzmir valiliğini idare heyetinin kararı konusunda bilgilendirdi ve bu kararı uygulamak için izin istedi.

12.   Bu talep kendine havale edilen İzmir polisi (asayiş polisi-security police) broşürün halkı hükümete direnmeye ve suç işlemeye kışkırtmaya müsait ayrılıkçı propaganda içerdiğine karar verdi.

3 Temmuz 1992’de İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi nezdindeki Başsavcıdan broşürün içeriğinin hukuku ihlal edip etmediği hususundaki görüşlerini belirtmesini istediler.

13.   Aynı gün, savcılığın talebi üzerine, Devlet Güvenlik Mahkemesi yedek hakimliği broşürlerin toplatılmasını ve dağıtımının yasaklanmasını emreden bir mahkeme emri çıkardı.

Polis HEP’in İzmir’deki binalarını, ilk önce parti liderlerinin, herhangi bir direnme olmaksızın, kolilenmiş dokuz bin kopya broşürü teslim ettikleri merkez büroyu, daha sonra geri kalan bin kopyanın ele geçirildiği Buca bölge bürosunu aradı.

14.   Bu esnada, 3 Temmuz 1992’de, savcılık HEP’in yerel liderlerinin ve başvurucuyu da içine alacak şekilde idare heyeti üyelerinin aleyhine cezai soruşturma başlattı.

15.   27 Temmuz 1992’de savcı başvurucu ve 1 Temmuz 1992 tarihli kararın (yukarıda 10 paragrafa bakınız) alınmasında yer alan HEP heyetinin diğer sekiz üyesi aleyhine Devlet Güvenlik Mahkemesinde cezai takibat başlattı. Broşür metnini delil olarak göstererek onları ırkçı ifadeler aracılığıyla kin ve düşmanlığa kışkırtmaya kalkışmakla itham etti ve mahkemeden Ceza Yasasının 312/2 ve 3 maddeleri, Terörle Mücadele Yasasının (3713 sayılı kanun) 5 maddesi ve Basın Yasasının (5680 sayılı yasa) Ek 4 maddesinin uygulanmasını istedi (Bakınız aşağıda 21, 23 ve 24 paragraflar). Ayrıca broşürlerin müsaderesine karar verilmesini istedi.

16.   9 Şubat 1993’te biri askeri adalet mensubu üç hakimden oluşan Devlet Güvenlik Mahkemesi itham edildiği fiillerden dolayı başvurucuyu suçlu buldu ve altı ay yirmi gün hapis ve 55.555 TL para cezasına çarptırdı. Mahkeme ayrıca broşürlerin müsaderesini emretti ve başvurucuyu 15 gün trafikten men etti.

Broşür metninin içeriğinin yorumlanmasında Devlet Güvenlik Mahkemesi Terörle Mücadele Yasasının uygulanması ile ilgili kısım hariç savcının sözlü beyanlarını bütünüyle kabul etti. Mahkeme broşürün, yasal olmayan protesto şekilleri olduklarına karar verdiği, polise karşı mukavemet ve “semt komitelerinin” oluşturulmasına yardımı telkin ettiğini belirtti. Mahkeme ayrıca sanığın dava konusu metnin varlığına veya içeriğine (existance or wording of context) itiraz etmediğinden suçun kasten( bilerek ve isteyerek- intentionally) işlendiğine karar

Cezanın ağırlığına gelince, Mahkeme, her ne kadar suçun  basılı yazı vasıtasıyla (medium of print) işlenmesi ağırlaştırıcı bir neden (aggravating circumstances) ise de sanığın iyi halinin ve yetkililerin bu broşürlere dağıtılmadan önce el koyabileceklerini göz önüne almanın gerekli olduğuna dikkat etti.

17.   9 Mart 1993’te başvurucu ve diğer mahkumlar Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulundular. Temyiz lahiyalarında (notice of appeal) duruşmalı temyiz incelemesi talep ettiler ve Devlet Güvenlik Mahkemesinin broşür ile ilgili yorumuna ve cezanın paraya çevirme taleplerinin reddedilmesine itiraz ettiler.

18.   20 Mayıs’ta Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı kalıplaşmış ifadeler içeren kararın onanmasını talep eden görüşüyle-bu tebliğnameden başvurucu bilgilendirilmedi-birlikte dava dosyasını Başkanlığa havale etti.

19.   Yargıtay 6 Temmuz 1993 tarihli kararırında, ilk önce verilen cezanın şekli ve uzunluğuna bakarak duruşma yapmanın gerekli olmadığına karar verdikten sonra, temyiz konusu mahkeme kararının tüm hükümlerini onayladı.

20.   23 Ağustos 11993’te savcılık yetkilileri başvurucunun talebi üzerine hapis cezasının dört ay için ertelenmesine karar verdiler.

II. İLGİLİ YEREL HUKUK VE UYGULAMA

A. Ceza Hukuku

1. Ceza Kanunu

21.   Ceza Kanununun ilgili hükümleri şu şekildedir:

       311nci Maddenin 2 nci Fıkrası

“Suç işlemeye tahrik

[Suç işlemeye] Tahrik, her türlü kitle haberleşme araçları, ses kayıt bantları, plak,(film,) gazete, mecmua ile veya sair basın aletleriyle veya elle yazılıp çoğaltılarak yayınlanan veya dağıtılan yazılar ile ya da umumi yerlerde levha ve ilan asmak suretiyle olursa, yukarıdaki bentler uyarınca suçlu hakkında tayin olunacak ağır hapis ve hapis cezaları bir misli arttırılabilir...”

312 nci Madde

“Suça kapalı tahrik

Kanunun cürüm saydığı bir fiili açıkça öven veya iyi gördüğünü söyleyen veya halkı kanuna itaatsizliğe tahrik eden kimse altı aydan iki yıla kadar hapis ve altıbin liradan otuzbin liraya kadar (ağır) para cezasına mahkum olur.

Halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eden kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis ve dokuzbin liradan otuzbin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır. Bu tahrik umumun emniyetini için tehlikeli olabilecek bir şekilde yapıldığı taktirde faile verilecek ceza üçte birden yarıya kadar arttırılır.

Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları 311’nci maddenin ikinci fıkrasında sayılan vasıtalarla işleyenlere verilecek cezalar bir misli arttırılır.”

22.   312 nci maddenin ikinci fıkrasından mahkumiyet, özellikle özel yasaların düzenlediği bazı hareketlerin yapılmasına bağlı olarak başka neticelerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Örneğin, bu bölümde düzenlenen bir suçtan ötürü mahkum olanlar şirket veya ticaret birlikleri kuramazlar (2908 sayılı yasa, madde 4(2)(b)) veya ticaret birliklerinin idare heyetlerine üye olamazlar(2929 sayılı yasa madde 5). Bu kişilerin siyasi parti kurmaları veya siyasi partilere üye olmaları yasaklanmıştır (2820 sayılı yasa madde 11(5)) ve ayrıca bu kişiler parlamento seçimlerinde aday olamazlar (2839 sayılı yasa madde 11(f3)). İlave olarak, şayet verilen ceza altı aylık hapis cezasını geçerse, mahkumlar, suçu kasten işlemişlerse, kamu hizmetine girmekten men edilirler (657 sayılı yasa madde 48(5)).

2. Basın Kanunu

23.   Basın Kanununun (5680 sayılı yasa) Ek 4(1) maddesi şöyledir:

“[Dağıtımı suç teşkil eden basılı malzeme]’nin dağıtımı ... bir mahkeme kararı veya, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, cumhuriyet savcılığının verdiği kararın mahkemece onaylanması suretiyle önlendiği ve bu sebeple neşir gerçekleşmediği hallerde, kanunun asıl suçlar için öngördüğü cezaların üçte birine hükmolunur.”

3. Terörle Mücadele Kanunu

24.   Terörist eylemleri önlemek amacıyla çıkarılan 12 Nisan 1991 gün ve 3713 sayılı yasa Ceza Kanununda “terörist eylemler” veya “terörizm amaçlar için yapılan eylemler” (3 ve 4 nci kısımlar) olarak tanımlanan bir kısım suçları ve tatbik ettiklerini düzenlemektedir. Bununla beraber Ceza Yasasının 312nci maddesi (bakınız yukarıda 21nci paragraf) gereğince suç teşkil eden eylem bu suçlar arasında değildir.

4. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu

25.   Ceza Muhakemesi Usulü Kanununun 318 nci maddesi aleyhine temyize gelinen ceza, ölüm cezası ile cezalandırılabilecek veya yirmi yılı aşkın hapis cezasıyla cezalandırılabilecek suçlar gibi, ağır cezalık suçlardan olduğu durumlarda Yargıtay önündeki yargılama sürecinde aleni duruşma yapılmasını mümkün kılmaktadır. Yasanın 307nci maddesine göre Yargıtay’ın yargılama yetkisi ilk derece mahkemesinin hükmünün usulen ve hukuken uygun olup olmadığı hususu ile sınırlıdır.

B. Devlet Güvenlik Mahkemeleri

26.   Devlet Güvenlik Mahkemeleri 1961 Anayasasının 136ncı maddesi hükmü gereğince 11 Temmuz 1971 gün ve 1773 sayılı kanunla kurulmuştur. Bu yasa 15 Haziran 1975’de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Sözkonusu Mahkeme 1982 Anayasası tarafından Türk Yargı sistemine yeniden getirildi. Gerekçenin ilgili kısmı aşağıdaki pasajdaki gibidir:

“İşlendikleri zaman çabuk ve doğru karar verebilmek için özel yargılama yetkisi gerektirler gibi Devletin varlık ve düzenini etkileyen eylemler olabilir. Bu tür davalar için Devlet Güvenlik Mahkemelerini  kurmak gereklidir. Anayasada mevcut bir esasa göre belirli bir eylemden sonra [bu suçla ilgili karar vermek üzere]özel mahkemeler kurmak yasaklanmaktadır. Bu nedenlerden ötürü Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kurulması yukarıda bahsedilen suçları içeren davaları görmek üzere Anayasamızca düzenlenmiştir. Bu mahkemelerin yetkilerini belirleyen özel hükümleri önceden kanunla düzenlendiği ve bu mahkemelerin bir suç işlenmeden önce kurulduğu göz önüne alındığında... bu mahkemeler şu veya bu suç işlendikten sonra bu suçlarla ilgili yargılama yapmak üzere kurulan mahkemeler olarak tanımlanamaz.”

Devlet Güvenlik Mahkemelerinin yapısı ve çalışması aşağıdaki kurallara tabidir.

1. Anayasa

27.   Yargı Teşkilatı ile ilgili Anayasal hükümler şunlardır:

       Madde 138 Fıkra 1 ve 2

“Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verirler.

Hiçbir organ, makam, merci ve kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”

       Madde 139 Fıkra 1

“Hakimler...azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz...”

       Madde 143 Fıkra 4

“Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanı, üye ve yedek üyeleri...dört yıl için atanırlar, süresi bitenler yeniden atanabilirler.”

       Madde 145 Fıkra 4

“...Askeri hakimlerin özlük işleri [ve görevleri]...mahkemelerin bağımsızlığı, hakimlik teminatı ve askerlik hizmetinin gereklerine göre kanunla düzenlenir. Kanun , ayrıca askeri hakimlerin yargı hizmeti dışındaki askeri hizmetler yönünden askeri hizmetlerin gereklerine göre teşkilatında görevli bulundukları komutanlıkla olan ilişkilerini de gösterir.”

2. 2845 Sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Hakkında Kanun

28.   Anayasanın 143nci maddesine dayanan 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemeleri Kanununun ilgili hükümleri şöyledir:

       Madde 1

“Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya Devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara ilişkin davalara bakmak üzere ...il merkezlerinde...Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulmuştur.

       Madde 3

“Devlet Güvenlik Mahkemeleri, bir başkan ve iki üyeden oluşur. Her Devlet Güvenlik Mahkemesinde ayrıca iki yedek üye bulunur.”

       Madde 5

“Devlet Güvenlik Mahkemesi Başkanı ve bir asıl, bir yedek üyesi... birinci sınıfa ayrılmış adli yargı hakim(leri)...arasından, bir asıl, bir yedek üyesi birinci sınıfa ayrılmış askeri hakimler arasından...atanırlar.”

       Madde 6 Fıkra 2, 3 ve 6

“Askeri hakimler arasından üye, yedek üye(lerin)... atanmaları özel kanunlarında gösterilen usule göre yapılır.

Devlet Güvenlik Mahkemeleri başkan, üye ve yedek üyeleri...meşru mazeretleri halinde muvaffakatları alınmadıkça dört yıldan öncebaşka bir göreve veya yere atanamazlar. Bu kanun ve diğer kanunlardaki istisnalar saklıdır.

Devlet Güvenlik Mahkemelerinde görevli başkan, üye, yedek üye(leri)... hakkında kendi kanunlarına göre yapılacak soruşturma sonunda görev yerlerinin değiştirilmesine dair yetkili kurul veya mercilerce karar verildiği taktirde,ilgili hakim, askeri hakim(lerin) görev yeri veya görevi, özel kanunda gösterilen usule göre değiştirilebilir.”

       Madde 9 Fıkra 1(a)

“Devlet Güvenlik Mahkemeleri aşağıdaki suçlarla ilgili davalara bakmakla görevlidir:

(a)Türk Ceza Kanununun ... 312nci maddenin 2nci fıkrasında....yazılı suçlar.”

       Madde 27 Fıkra 1

“Devlet Güvenlik Mahkemesi kararlarının temyiz mercii Yargıtaydır.”

       Madde 34 Fıkra 1 ve 2

“Devlet Güvenlik Mahkemelerinde göreve atanan ... askeri hakim(lerin)... özlük işlerinde, denetimlerinde, haklarında disiplin soruşturması açılması ve cezası verilmesinde,...görevle ilgili suçların soruşturma ve kovuşturmasında...kendi mesleklerine ait kanunların ilgili hükümleri uygulanır.

Askeri yargıya mensup hakim(ler)hakkında verilecek Yargıtay notları ve adalet müfettişlerince düzenlenecek siciller...ve bunlar hakkında adalet müfettişlerince yapılacak soruşturmalara ilişkin evrak Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.”

       Madde 38

“Devlet Güvenlik Mahkemesinin yargı çerçevesinin tamamını veya bir kısmını kapsayacak şekilde sıkıyönetim ilan edilmesi halinde o yerde birden fazla Devlet Güvenlik Mahkemesi olmak kaydıyla, Devlet Güvenlik Mahkemesi aşağıdaki esaslara göre sıkıyönetim askeri mahkemesine dönüştürülebilir...."

3. Askeri Hakimler Kanunu

29.   Askeri Hakimler Kanununun ilgili hükümleri şöyledir.

       Ek Madde 7

“Devlet Güvenlik Mahkemesi üyeliği, yedek üyeliği...görevlerine atanan askeri hakim subayların rütbe terfii, kademe ilerlemesi yapmalarını sağlayacak yeterlilikleri, kademe ilerlemesi yapmalarını sağlayacak yeterlilikleri, bu kanunun ve 926 sayılı TSK Personel Kanununun hükümleri saklı kalmak şartı ile, aşağıda belirtilen şekilde düzenlenecek sicillerle saptanır.

(a)Birinci sınıfa ayrılmış üye ve yedek üye askeri hakimlere subay sicil belgesi düzenlemeye ve sicil vermeye yetkili birinci sicil amiri Milli Savunma Bakanı Müsteşarı, ikinci sicil amiri Milli Savunma Bakanıdır.

...”

       Ek Madde 8

“DGM’lerin askeri yargıya mensup mahkeme üyeleri...Genelkurmay Personel Başkanı, Adli Müşaviri ile, atanacakların mensup olduğu Kuvvet Komutanlığının personel başkanı ile adli müşaviri ve MSB Askeri Adalet İşleri Başkanından oluşan kurul tarafından seçilir ve usulüne uygun olarak atanır.”

       Madde 16 Fıkra 1 ve 3

“ Askeri hakimler...Silahlı Kuvvetler mensuplarının nakil ve tayinleri hakkındaki hükümler esas alınarak Milli Savunma Bakanı ve Başbakanın müşterek kararnamesi ile Cumhurbaşkanının  onayına sunulur...

...

Askeri hakim(lik)... görevlerine yapılacak...atanmalarda... Askeri Yargıtay notları, müfettiş raporları ve idari üstlerce düzenlenen siciller gözönüne tutularak işlem yapılır.”

       Madde 18 Fıkra 1

“Askeri hakimler(in)... maaş dereceleri, maaş yükselmeleri ve diğer özlük hakları subaylar hakkındaki kanun hükümlerine tabidir.”

       Madde 29

“Askeri hakim subaylar hakkında Milli Savunma Bakanı tarafından, savunmaları aldırılarak, aşağıda açıklanan disiplin cezaları verilebilir.

A.Uyarma: Görevde daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir.

...

B. Kınama: Belli bir eylem veya davranışın kusurlu sayıldığının yazı ile bildirilmesidir.

...

Sözkonusu cezalar kesindir, ilgilinin personel kayıtlarına kaydedilir ve şahsi dosyasına konur.”

       Madde 38

“Askeri hakimler mahkemede  eşitleri sivil hakimlerin özel kıyafetlerini giyerler”.

4. Askeri Ceza Kanununun 112nci Maddesi

30.   22 Mayıs 1930 tarihli Askeri Ceza Kanununun 112nci maddesi şunu belirtir:

“Memuriyetinin nüfuzunu suiistimal ile askeri mahkemeler üzerinde tesir yapanlar beş seneye kadar hapsolunur”.

5. 4 Temmuz 1972 gün ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu

31.   4 Temmuz 1972 gün ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 22nci maddesine göre Birinci Dairesi subayların özlük işleriyle ilişkili, özellikle terfi ve kademe ilerlemeleriyle ilgili, ihtilaflardan doğan tazminat taleplerine ve adli inceleme için yapılan başvurulara bakmakla görevlidir.

C. İçtihatlar

1. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi

32.   Hükümet Askeri Yükse İdare Mahkemesi Birinci Dairesinin askeri hakimlerin rütbe terfiileri ve atanmalırı ve bunlara uygulanan disiplin cezaları ile ilgili birçok iptal kararını ortaya koydu. Bu kararlar şunlardır: 31 Mayıs 1988 (no. 1988/405), 14 Aralık 1993 (no. 1993/1116), 22 Aralık 1993 (1993/1119), 19 Kasım 1996 (no.1996/950), 1 Nisan 1997 (no. 1997/262), 27 Mayıs 1997 (no. 1997/405) ve 3 Temmuz 1997 (no.1997/62)

Bu karalardan bu tayin iptali kararlarında Birinci Dairenin ilgili kişinin onayının olmaması ve askeri idarenin taktir yetkisini kötüye kullanması gerekçesine dayandığı anlaşılmaktadır. Sicillerle ilgili olarak, gerekçe göstermemek ve birinci sicil amirinin objektif olmaması göz önüne alınmaktadır. Son olarak, kural olarak itiraz edilemeyen disiplin cezası ile ilgili olarak, Birinci Daire ilgili kişinin suçlandığı eylemler yanlış saptandığına ve bu nedenle cezanın batıl ve hükümsüz olduğuna karar vermiştir.

2. Devlet Güvenlik Mahkemeleri

33.   Hükümet ayrıca bu tür mahkemelerde görev yapan askeri hakimlerin tarafsızlıklarını gösteren bir dizi Devler Güvenlik Mahkemesi kararı sundu. Bu kararlar şunlardır: 12 Eylül 1995 (no. 1995/171), 27 Şubat 1996 (no. 1996/38), 7 Mart 1996 (no.1996/55), 21 Mart 1996 (no. 1996/102), 9 Nisan 1996 (no. 1996/112), 9 Mayıs 1996 (no. 1996/150), 19 Ağustos 1996 (no. 1996/250), 12 Eylül 1996 (no. 1996/ 158), 19 Eylül 1996 (no. 1996/263), 1 Ekim 1996 (no. 1996/270), 3 Ekim 1996 (no. 1996/273), 8 Ekim 1996 (no. 1996/278), 12 Haziran 1997 (no. 1997/128) ve 15 Temmuz 1997 (no. 1997/393). Bu kararların çoğunluğu sanığı suçlu bulmaktadır fakat aynı zamanda suçun sübutunda ve ya cezanın tayininde delillerin tasnifi ve değerlendirilmesi konusunda muhalif kalmayı benimseyen askeri hakimlerin karşı oylarını da içermektedirler.

KOMİSYON ÖNÜNDEKİ SÜREÇ

34.   Bay Incal Komisyona 7 Eylül 1993’te başvurdu. İlk olarak Devlet Güvenlik Mahkemeleri bağımsız mahkemeler olarak addedilemeyeceği ve ikinci olarak da siyasi görüşlerinden dolayı hapis cezası para cezasına çevrilmediği için bu mahkemelerde adil olarak yargılanmadığını ileri sürdü.( Sözleşmenin 6/1 maddesi ayrı olarak alındı ve 14 nci madde ile birlikte.). Yargıtayın, duruşmada hazır bulunmak için yaptığı talebi reddetmekle ve Cumhuriyet Başsavcısının temyiz başvurusu hakkındaki hukuki noktalar üzerine görüşlerinin bir nüshasının kendisine göndermeyi unutmakla 6ncı maddenin 1 ve 3ncü fıkralarını ihlal ettiğini de ileri sürdü. Ayrıca politik broşür hazırlanması için yardımda bulunması nedeniyle mahkumiyetinin 9 ve 10 ncu maddelerin ihlalini oluşturduğunu ve araç kullanmaktan geçici olarak men edilmesinin 3 nci maddeye aykırı olarak aşağılayıcı bir ceza olduğunu iddia etti.

35.   Komisyon 10 Ekim 1995’te başvurucunun araç kullanmaktan men cezası ile ilgili yakınmasını kabul edilemez olduğunu ve başvurunun (no.22678/93)  geri kalan kısmının ise kabul edilebilir olduğunu ilan etti. 25 Şubat 1997 tarihli raporunda ( madde 31) Komisyon:

(a) 10ncu maddenin ihlalinin bulunduğu (oybirliği ile),

(b) 6ncı maddeni 1nci fıkrasına aykırı olarak başvurucunun bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından adil olarak yargılanmadığı (oybirliği ile),

(c) 14 nci madde ile birlikte ele alınan 6ncı maddenin 1nci fıkrasının ihlalinin bulunmadığı( oybirliği ile),

(d) Başvurucunun Cumhuriyet Başsavcının görüşlerine cevap vermek imkanına sahip olmamasının 6ncı maddenin 1nci fıkrasını ihlal ettiği (beşe karşı yirmialtı oyla) ve

(e) Başvurucunun Yargıtaydaki duruşmada bulunmamasının 6ncı maddenin 1nci fıkrasını ihlal etmediği (beşe karşı yirmialtı oyla)

görüşünü ifade etti.

Komisyonun görüşünün tam metni ve rapordaki karşı görüşler bu karara ek olarak çoğaltılmıştır.

MAHKEMEYE NİHAİ SUNUŞLAR

36.   Dilekçelerinde ve daha sonra duruşmada hükümet Mahkemeden yakınılan yargılama sürecinin Sözleşmenin 6, 10 ve 14 nci maddelerinin başvurucuya sağladığı hakları ihlal etmediğine karar vermesini istedi.

37.   Başvurucu mahkemeden Sözleşmenin 6ncı maddesinin 1nci fıkrasının, 9ncu maddesinin ve 10ncu maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesini ve 50nci madde gereğince adil karşılık olarak tazminat verilmesini istedi.

KARAR

I. SÖZLEŞMENİN 10NCI MADDESİNE AYKIRILIK İDDİASI

38.   Bay Incal broşürün hazırlanmasına yardım etmesi dolayısıyla mahkumiyetinin Sözleşmenin 10 ncu maddesinin güvence altına aldığı ifade özgürlüğü hakkını (right to freedom of expression) ihlal ettiğini ileri sürdü. Madde şöyledir:

“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak kamu makamlarının müdahalesi ile karşılaşmadan ve ulusal hudutlarla sınırlanmadan bir görüşe sahip olma, haber ve düşünceleri edinme ve bunları ulaştırma özgürlüğünü içerir.

2.Bu özgürlükleri kullanırken ödev ve sorumluluk içinde hareket edilmesi gerektiğinden, ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü veya kamu güvenliği, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi, yargılama organının otorite ve tarafsızlığının korunması amacıyla, hukukun öngördüğü ve demokratik bir toplumda gerekli olan formalitelere, şartlara, yasaklara ve yaptırımlara tabi tutulabilir.”

Komisyon Hükümetin katılmadığı bu görüşü benimsedi.

A. Müdahalenin Varlığı

39.   Yargılama sürecinin tarafları başvurucunun mahkumiyetinin ifade özgürlüğü hakkının kullanımına müdahale demek olduğunu konusunda aynı görüştedirler. Bu aynı zamanda Mahkemenin de görüşüdür.

B. Müdahalenin Meşruluğu

40.   Bu çeşit müdahaleler “hukuken öngörülmüş” olmaları, 10ncu maddenin 2ncı fıkrasında belirtilen meşru amaçlardan birini veya daha fazlasını gözetmeleri,ilgili amaç veya amaçlara ulaşmak için “demokratik toplumda gerekli” olmaları dışında 10 ncu maddeyi ihlal ederler.

1. Kanunen Öngörülme

41.   Davanın taraflarının hepsi başvurucunun mahkumiyeti  Ceza Kanununun 312 nci maddesinin 2 ve 3 ncü fıkraları ile Basın Kanununun Ek 4nci maddesine dayandığından müdahalenin “kanunen öngörüldüğünü” kabul ettiler.

2. Meşru Amaç

42.   Mahkeme bu noktada taraflarca davaya herhangi bir neden bildirilmediğini belirtir. Komisyon mevcut davada Ceza Kanunun 312nci maddesini uygulamada Mahkemenin amacının kargaşayı önlemek olduğu görüşünü kabul etti.

Mahkeme Bay Incal’ın mahkumiyetinin 10ncu maddede düzenlenmiş “meşru amaçlar”dan en azından birini yani “kargaşayı önlemek” amacını karşıladığını düşünmektedir.

3. Demokratik Toplumda Gerekli

(a)Tarafların İddiaları

(i) Başvurucu

43.   Başvurucu bir çoğulcu demokratik sistemde kendi partisi gibi siyasi partilerin ülkenin sosyal ve siyasasal meseleleri üzerindeki görüşlerini ifade edebilmeleri gerektiğini beyan etmiştir. Dava konusu broşürde ifade edilen görüşlerin günlük meseleler üzerine görüşler olduğunu ve Kürt kökenli vatandaşların katlanmak zorunda bırakıldıkları  ayrımcı idari ve ekonomik baskıların sınırlı eleştirisi olduğunu ileri sürdü. Broşürü kaleme alanlar, kendisi de bunlardan biridir, hiçbir zaman ayrılıkçılığı savunmadılar ve kargaşayı desteklemek istememiştir.

Davasındaki yargıçların tespitinin aksine, bu kin ve düşmanlığı tahrik eden bir ülkedeki durumun gerçeklere dayalı bir tanımı değildi fakat gerçek şuydu ki siyasi partilerce halka sunulacak genel çıkar meselelerine tepkiler için mümkün değildi.

Bay Incal müdahalenin gerekliliğinin doğruluğunu tartıştı ve dava konusu broşürlerin dağıtılmadığı gerçeğini vurguladı. Her ne olursa olsun ceza, özellikle kendi mahkumiyeti onu kamu hizmetinden ve derneklerde, meslek birliklerinde veya siyasi kuruluşlarda, son olayda lider, kurucu üye, milletvekili adayı, belediye başkanı veya belediye meclisi üyesi mevkilerinde olmak gibi, belirli faaliyetlerden sürekli memnuiyetine neden olduğundan tamamen orantısızdı.

(ii) Hükümet

44.   Hükümet, sözkonusu broşürde ifade edilen kızgınlığa rağmen, başkalarına ait araziler üzerine yasadışı olarak inşa edilmiş kulübeleri kapatma ve sokak satıcılarını saf dışı bırakmayı amaçlayan operasyonlar kargaşanın önlenmesi ve başkalarının haklarının korunmasından başka amacı olmayan ilgili kanunların ve nizamnamelerin gereklerini yerine getirmiştir. Buna rağmen, o zamanlar Kürt ayrılıkçılığı lehinde çalışan bir parti olan HEP’in bir üyesi olan başvurucu tarafından hazırlanan broşürün ırkçı bakış açısında bu şekilde alınan önlemler Kürt vatandaşların evlerinin onları tüm yaşam olanaklarından mahrum etme görüşü ile tahribedilmesi olarak lanse edilmiştir.

Agresiv ve kışkırtıcı lisanının sonucu olarak sözkonusu broşürün “Kürt” kökenli vatandaşları ayrımcılığa maruz kaldıklarına ve “özel bir savaşın” mağdurları olarak “semt komiteleri” oluşturmakla yetkililere karşı bireysel savunma şeklinde davranmakla haklılıklarını ortaya koyduklarına inanmaya kışkırtması olasıydı. Ayrıca, genel olarak İzmir nüfusunun, özellikle dükkan sahiplerinin sosyal ve ekonomik sıkıntılarından gerçekten sorumlu olanların “Kürt” hemşehrileri olduklarını ve sokak satıcılarının- broşüre göre hepsi “Kürt”tür- refah seviyelerini tehlikeye atabileceklerini düşünmeleri yönünde akılları çelinebilirdi. Böyle bir mesaj sadece broşürü kaleme alanların cezai sorumluluktan sıyrılmalarını sağlamak için tasarlanmış “kardeşlik” çağrılarıyla da bağdaşmamaktadır. Mahkemece 25 Kasım 1997 tarihli Zana / Türkiye kararında ( Reports of Judgements and Desicions 1997-VII) Türkiye’deki duruma ilgili yapılan değerlendirmeye ilişkin olarak, Hükümet  mevcut durumda Devlet Güvenlik Mahkemesi 1992 ve 1993 yıllarında terörizmde tahammül edilemeyecek kadar artma meydana gelmiş olan İzmir’deki Türkiye’nin güneydoğusunda olduğu gibi bir patlama yaratma potansiyeline sahip tehlikeli eğilime dikkati çekti. Böyle bir durumda politik bir tartışmada kabuledilebilir eleştirinin geniş sınırları ile Mahkemelerin içtihatları ile mesele üzerinde sergilenen yüksek seviyedeki koruma birbirleri ile tamamen alakasız konulardır.

Bu bağlamda, meslek olarak bir avukat olan Bay Incal, “görev” ve “sorumluluklarını” gözardı ederek siyasi tartışmanın normal sınırlarını aşmıştır. Bay Incal ayrılıkçı terörist bir kuruluş olan PKK ırkçı kine dayalı faaliyetlerini yoğunlaştırdığı sırada etnik grubu Devlet yetkililerine ve makamlarına karşı ayaklanmaya kışkırtmaya çalıştı. İç çekişme veya hatta sivil mücadele sorunu çıkartmayı oldukça kolaylaştıran böyle bir toplumsal atmosferde, Türk yetkililerin dava konusu broşürü müsadere etmekten ve sorumlulardan biri olan başvurucuyu cezalandırmaktan başka çareleri yoktu.

(iii) Komisyon

45.   Komisyon başvurucunun iddialarının büyük bölümünü paylaşmaktadır. Komisyon dava konusu broşürün sadece genel ifadelerle bir “Kürt Meselesi”nin varlığına dikkat çekmektedir ve şiddete tahrik unsurları içermemektedir. Resmi fikir ve düşüncelerin karşıtlarının siyasi arenada yer bulabilmesi gerektiğini göz önüne alarak Komisyon Bay Incal’ın mahkumiyetinin demokratik toplumlarda gerekli bir önlem olmadığını ifade etti.

(b) Mahkemenin Değerlendirmesi

46.   Mahkemenin sık sık söylediği gibi, 10ncu maddenin sağladığı ifade özgürlüğü demokratik toplumun temel dayanak noktalarından ve toplumun gelişmesi ve her bireyin yeteneklerini geliştirmesinin temel şartlarından birini oluşturmaktadır. 10.maddenin 2.paragrafına göre, ifade özgürlüğü sadece, lehte olarak kabul edilen veya zararsız ve dikkate almaya değmez sayılan “haber” ve “düşünceler”e değil aynı zamanda inciten, şaşırtan veya rahatsız eden “haber” ve “düşünceler”e de uygulanmalıdır; bunlar “demokratik toplumun” olmazsa olmaz gereklerinden olan çoğulculuk(laiklik), hoşgörü ve geniş fikirliliktir(Bkz. 23 Nisan 1992 tarihli Castells/ İspanya kararı, Seri A, No. 236, s. 22, prg. 42 ve 26 Eylül 1995 tarihli Vogt/ Almanya kararı, Seri A, No. 236, s.25, prg. 52).

Herkes için önemli olmasına rağmen, ifade özgürlüğü özellikle siyasi partiler ve onların aktif üyeleri için önemlidir(Bkz., mutatis mutandis , 30 Ocak 1998 tarihli Türkiye Birleşik Kominist Partisi ve Diğerleri/ Türkiye kararı, 1998-... Raporları, s..., prg. 46). Siyasi partiler seçmenlerini temsil ederler, onların endişelerine dikkat çekerler ve onların menfaatlerini savunurlar. Bu nedenle, başvurucu gibi bir muhalefet partisi üyesinin ifade özgürlüğüne müdahale edilmesi Mahkeme tarafından yakın inceleme gerektirmektedir(Bkz. yukarıda ifade edilen Castell kararı).

47.   Mevcut davada İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi Bay Incal’ı mahkum etme kararını Ceza Kanunun 312 nci maddesinde tanımlanan suç işlemeye kapalı tahrik (Bkz. yukarıda prg. 21) suçu olduğunu öne sürdüğü bir broşüre dayandırdı.

48.   Yukarıdaki nedenler ışığında, Mahkeme şimdi Bay Incal’ın mahkumiyetini haklı kılıp kılmadığına karar vermek için broşürün içeriğini dikkate almalıyız.

Bu münasebetle, Mahkeme denetleyici yargılama yetkisini kullanırken görevinin yetkili yerel mahkemenin yerini almak olmadığını fakat daha ziyade onların taktir yetkileri gereğince verdikleri kararları 10ncu madde altında incelemek olduğunu bir kez daha belirtir. Böyle yaparken, Mahkeme ulusal yetkililerin karalarını ilgili olayların kabuledilebilir değerlendirilmesine dayandırdıkları konusunda kendini tatmin etmelidir( Bkz. mutatis mutandis, yukarıda sözedilen Vogt kararı, s. 26, prg. 52).

49.   Devlet Güvenlik Mahkemesi, devleti terörist olarak tanımlamakla, tümü Türk vatandaşı olmalarına rağmen vatandaşlar arasında fark yaratmakla ve bazı belediye ile ilgili önlemleri özel savaş içindeki operasyonlar olarak değerlendirmekle broşürü kaleme alanlar bilerek insanları kin ve düşmanlığa kışkırttığına ve yasadışı yöntemleri kullanmaya zorladığına karar verdi.

50.   Mahkeme broşürdeki ilgili pasajların yetkililerce alınan idari ve belediyesel önlemleri, özellikle sokak satıcılarına karşı alınanlar, eleştirdiğini belirtir. Böylece İzmir insanın yararına olan gerçek olayları rapor ettiler.

Broşür İzmir’deki Kürt kökenli vatandaşlara yönelik düşmanlık atmosferinden yakınmayla başlamış ve sözkonusu önlemlerin şehri terketmeye zorlamak için özellikle onlara karşı yönlendirildiğini öne sürmüştür. Metin Türk Hükümetinin politikaları hakkında bazı sert düşünceler içermektedir ve onları bu durumdan sorumlu tutan ciddi ithamlar ortaya atmaktadır. “Tüm demokratik vatanseverlere” çağrıda bulunmakla, broşür yetkililerin eylemlerini “ülkede” “Kürt halkına” karşı yürütülen “özel bir savaşın bir parçası ve “terör” olarak tanımlamaktadır. Broşür halktan bu durma özellikle “semt komiteleri”(neighbourhood commitees ) vasıtasıyla karşı çıkmalarını istemektedir(Bkz yukarıda prg. 10). Mahkeme kesinlikle bu ifadelerde, diğerlerinin yanında, Kürt kökenli nüfusu, bazı siyasi taleplerini seslendirmek için biraraya gelmeye sevkeden istemler görmektedir. Her ne kadar bahis konusu “ semt komiteleri” belirsiz görünseler de, bununla beraber bu istemler, metin okunursa, vatandaşlar arasında şiddet kullanmaya, kin ve düşmanlığa kışkırtma olarak alınamaz.

51.   Kabul etmek gerekirse, Mahkemenin diğer benzer durumlarda belirttiği üzere (Bkz. mutatis mutandis, yukarıda bahsedilen Türkiye Kominist Partisive Diğerleri/ Türkiye kararı, s..., prg. 58) böyle bir metnin halka bildirdiklerinden farklı amaç ve niyetlerini gizleyebileceği gözardı edilemez. Bununla beraber, broşürü kaleme alanlarca açıklanan amacın içtenliğini gizleyebilecek herhangi bir somut olayın delili de olmadığından Mahkeme bundan şüphe duyması için bir neden görmemektedir.

52.   Şimdi, bu yüzden, sadece yukarıda bahsedilen değerlendirmeler ışığında b`şvurufunpn hkhiqiite~inhd%dokjatit`b)b`t'plumta`g%be{li`c!ym|ı`ğs!ym|ñmaiasa`mğù!~i`b%nunpc!“il`c/siq|`i(diyaxmçları”karşılatıp karşılamadığı ve “gözetilen meşru amaçla orantılı olup olmadığı sorunu kalmaktadır.

53.   Siyasi tartışma özgürlüğü şüphessiz yapısı itibariyle sınırsız değildir. Bir Sözleşmeci taraf bu özgürlüğe bazı “sınırlamalar” veya “cezalar”a tabi kılabilir, fakat mahkemeye düşen bu tür tedbirlerin Sözleşmenin 10 ncu maddesinde anlamını bulan ifade özgürlüğü ile bağdaşabilirliği üzerinde son kararı vermektir(Bkz. yukarıda bahsedilen Castells kararı s. 23, prg. 46).

Mevcut davada hükümet 10 ncu maddenin ifade özgülüğünün kullanılması ile bağlantılı  “görevler “ ve “sorumluluklar” ileri sürdü (bkz. yukarıda prg. 45).Bununla beraber, bunlar  müdahalenin 2nci fıkranın gereklerini karşılamasını güvence altına alma vecibesi olmadan yapamazlar (bkz., mutatis mutandis,25 Haziran 1992 tarihli Thorgeir thorgeirson/ İzlanda kararı, seri A, no.239, s.27, prg. 64)

54.   Müsaade edilebilir eleştirinin sınırları Hükümet için sade bir vatandaş ve hatta bir siyasetçi için olandan daha geniştir. Demokratik bir sistemde Hükümetin fiilleri (actions) ve ihmalleri (ommisions) sadece yasama ve yargı organlarının değil aynı zamanda kamu oyunun da yakın denetimine tabi olmalıdır. Ayrıca hükümetin bulunduğu ettiği egemen mevki (dominant position) özellikle haksız taarruzlara ve hasımlarının eleştirilerine cevap vermek için başka uygun yöntemlerin olduğu durumlarda cezai takibatın kullanılmasına hükümet için sınırlama (restraint)koymayı gerekli kılmaktadır. Yine de ehil hükümet yetkilileri, kamu düzeninin teminatı olarak mevkilerinde, bu tür mülahazalara uygun ve aşırı olmayan tepki tedbirlerini, hatta bir ceza hukuku çeşidini, benimsemede serbestiye sahiptirler (bkz. yukarıda bahsedilen Castells kararı, s.23, prg. 46).

55.   Davamızda HEP İzmir İdare Heyeti 2 Temmuz 1992’dedağıtılmasına müsaade edilmesini isteyen bir başvuruyla broşürün bir nüshasını İzmir valiliğine sundu (Bkz. yukarıda  prg. 11.). Daha sonra kendisinden bu belgenin içeriğini incelemesi istenen Asayiş şube broşürün bir ayrılıkçı propaganda olarak sayılabileceğini kabul etti (Bkz. yukarıda  prg. 12.).Bu safhada yetkililer bu nedenle metinde değişiklikler isteyebilecek durumdaydılar. Bununla beraber başvurunun valiliğe yapıldığı günü takip eden gün broşürler müsadere edildi ve Bay Incal’ında içinde bulunduğu bu broşürü kaleme alanlar aleyhine Ceza Kanununu diğer hükümleri yanında 312nci maddesinden cezai takibatlar başlatıldı.

56.   Mahkeme dava konusu müdahalenin radikal yapısına dikkat çekmektedir. Müdahalenin korumacı yanı kendi başına 10 ncı madde ile ilgili problemler ortaya çıkarmaktadır( Bkz. 9 Şubat 1995 tarihli Vereniging Wekblad Blufl/ Hollanda.kararı, Seri A, no. 306, s. 16, prg. 45,46 ve mutatis mutandis, 19 Kasım 1994 tarihli Soldaten Österreichsve Gubi/ Austria kararı, Seri A, no. 302, s. 18-19, prg. 40).

Ayrıca İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi başvurucuyu altı ay yirmi gün hapis ve 55.555 TL. para cezasına çarptırdı ve 15 gün trafikten mennettti( Bkz. yukarıda prg. 16).

Üstelik başvurucunun “kamu düzeni” suçlamasıyla mahkumiyetinin sonucu olarak , Bay Incal kamu hizmetinden ve siyasi kuruluşlarda, ticari birliklerde veya derneklerde  birtakım faaliyetlerde yer almaktan men edildi (Bkz. yukarıda prg. 22).

57.   Yakınılan müdahalenin “güdülen meşru amaçla orantılı” olduğu kararını haklı gösterebilecek  “acil sosyal ihtiyaçların” varlığını göz önüne sermek için Hükümet temsilcileri Mahkeme’deki duruşma sırasında “ Bir etnik grup tarafından hükümet yetkililerine karşı ayaklanmaya yardım etmeyi amaçladıklarının... metindeki cümlelerden açık olarak anlaşıldığını” savundular. Bu nedenle “terörizm ile savaşmanın ve onu bastırmanın önemi demokratik bir toplumda önceliğe sahip olduğundan” kini tahrik etmek suretiyle terörist eylemleri desteklemek için yapılan her teşebbüsün önüne geçmek devletin görevi olmuştur. PKK gibi bazı silahlı gruplar etkinliklerini ifade özgürlüğünün arkasına gizledikleri propagandaları vasıtasıyla arttırdılar.

58.   Mahkeme önüne getirilen davanın arkasıacahi dace|ebip`&*õ|ikle`d%rfrüu`e,cñdeleilu`b!`lñndm|ı`ğ"rlemlebi|`(%cara`k!dmqk`i'iî`h!jmrüqndm`ø"+Jnp!(0?#Ak`a)7804!rixli`m"Üqndao`-.×ilderepk!barm|ğ#%Ripa,@./nb"5<0#.y 6$~l  "w~`!!06$~k 1(01"A|mkğa)9604!rixli`a+Coyfy/ Türkiye kararı, Raporlar 1996-VI, s. 2281 ve 2284, prg. 70 ve 84; yukarıda bahsedilen Zana kararı, s..., prg. 59 ve 60; ve son günlerdeki yukarıda bahsedilen Türkiye Sosyalist Partisi ve diğerleri kararı, s..., prg. 59). Bununla beraber Mahkeme bu davadaki koşulların Zana Davasındakilerle(ibid.) mukayese edilebilir olmadıklarını belirtmektedir. Mahkeme Bay Incal’ın her halükarda Türkiye’deki bilhassa İzmir’deki terörizmden sorumlu olduğu sonucunu haklı gösterecek hiçbirşey görememektedir. Bu bağlamda Devlet Güvenlik Mahkemesinin savcının Terörle Mücadele Kanunun (3713 sayılı kanun) başvurucuya uygulanması yönündeki mütalâasını (Bkz. yukarıda prg. 15,16 ve 24) dikkate almaması gerektiği de hatırlatılabilir.

59.   Sonuçta Bay Incal’ın mahkumiyeti güdülen meşru amaçla orantısızdır ve onun için de demokratik bir toplumda gerekli değildir. Bu nedenle Sözleşmenin 10 ncu maddesinin bir ihlali sözkonusudur.

60.   Başvurucu ayrıca, Sözleşmenin 9 ncu maddesinin güvence altına aldığı düşünce özgürlüğü hakkının bir ihlalinden yakındı. Mahkeme, Komisyon gibi, bunun 10ncu madde ile ilgili yakınmanın içinde ifade edildiğini ve bu nedenle ayrı bir  incelemenin gerekli olmadığını düşünmektedir.

II. SÖZLEŞMENİN 6. MADDESİNİN İHLALİ İDDİASI

61.   Başvurucu ayrıca, ne İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesindeki yargılamasının ne de Yargıtay’ın Ceza Dairesindeki sürecin Sözleşmenin 6ncı maddesinin icaplarını karşılamadığını savundu. Maddenin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes...bir suçlamanın karar bağlanmasında...bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından...adil ve aleni olarak yargılanma hakkına sahiptir.”

Devlet Güvenlik Mahkemesinin, davada çelişiklik (adversarial procedure) yada silahların eşitliği ilkelerini göz önünde bulundurmadığı ve duruşma yapmadığı için aynı zaman da Yargıtay’ın, “bağımsız ve tarafsız bir  mahkeme” olmadığını ileri sürdü.

Hükümet Komisyonun kabul ettiği bu iddiaları aleni duruşmanın yokluğu ile ilgili kısmı hariç olmak reddetti.

A. Devlet Güvenlik Mahkemelerindeki Yargılama Süreci

1. Tarafların İddiaları

(a) Başvurucu

62.   Bay Incal İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesini 6ncı maddenin 1nci fıkrasının öngördüğü anlamda “bağımsız ve tarafsız mahkeme” olarak addedilemeyeceğini ileri sürdü. Mahkemedeki askeri hakim yargılama ile ilgili vazifelerini yerine getirirken bir subay olarak kalmaya devam ettiğinden ve silahlı kuvvetlerle ve hiyerarşik üstleri ile bağlantılarını sürdürdüğünden idareye, daha ziyade, askeri otoritelere bağımlıdır. Daha sonra üstlerinin hakkında düzenledikleri siciller vasıtasıyla kariyerini etkileme gücünü ellerinde tutmaktadır.

Bay Incal Devlet Güvenlik Mahkemelerinin adaleti yerine getirmekten ziyade devletin çıkarlarını korumak için kurulmuş özel mahkemeler olduklarını, böyle oldukları içinde bu noktada görevlerinin idareninkilerle benzer olduğunu iddia etti. Mahkemenin kuruluşunda askeri hakimin bulunması sadece ordunun hem davalı ve hem de genel olarak kamuoyu  üzerindeki otoritesini ve göz korkutucu nüfuzunu güçlendirmeye hizmet etmektedir. Askeri yargı ile hiçbir ilgisi olmayan bir suç münasebetiyle bir askeri hakimin bir sivil ve burada olduğu gibi bir siyasetçiye ceza verme yetkisine sahip olduğu gerçeği silahlı kuvvetlerin Türkiye’nin politik problemlerinin ele alınmasındaki etkisini kanıtlamaktadır.

(b) Hükümet

63.   Hükümet Devlet Güvenlik Mahkemelerinde görev yapan askeri hakimlerin atanma usulü ve yargılama görevlerini yerine getirirken sahip oldukları güvenceler  Mahkeme’nin konu üzerindeki içtihatlarında ortaya koyduğu kriterleri tamamen karşılamaktadır.

Bu hakimlerin komutanlarına karşı sorumlulukları ve mesleki değerlendirilmeleri ile ilgili kurallar hakkındaki iddialar abartılmıştır; subay olarak sorumlulukları askeri düzenlemelere ve askeri nezakete uyma ile sınırlıdır. Böyle bir girişim Askeri Ceza Kanununa göre cezalandırıldığından hiyerarşik üstlerinden gelebilecek baskılara karşı güvenceye sahiptirler. Değerlendirme sistemi sadece askeri hakimlerin yargılama dışı görevlerine uygulanmaktadır. İlave olarak, sicillerine ulaşma imkanları vardır ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde bunların içeriklerine itiraz edebilirler.

Mevcut davada sözkonusu hakimlerin ne meslektaşlarının veya hiyerarşik üstlerinin veya disiplin amirlerinin ne de onları atayan yetkililerin Bay Incal’ın yargılanmasının tarafları ile bağlantısı veya verilecek karar neolursa olsun hiçbir çıkarı yoktur.

(c) Komisyon

64.   Komisyonun beyanlarında, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kuruluşu ve görevi ile ilgili yasal düzenlemelerin bu mahkemelerin bağımsızlıkları, özellikle burada görev yapan askeri hakimlerin atanmaları ve değerlendirilmeleri noktasında, bazı sakıncalar ortaya kondu. Komisyon sivillere karşı yapılan ceza yargılamasına bir askeri hakimin iştirak etmesinin böyle bir yargılama sürecinin olağanüstü yapısını gösterdiği ve silahlı kuvvetlerin sivil adalet sahasına müdahalesi olarak yorumlanabileceği görüşündedir. Başvurucunun Devlet Güvenlik Mahkemelerinin tarafsız olmaması ile ilgili endişelerinin bu nedenden ötürü gerçekten haklı çıktığı kabul edilebilir.

2. Mahkemenin Değerlendirmesi

65.   Mahkeme, bir mahkemenin 6 ncı maddenin 1nci fıkrası anlamında “bağımsız” sayılıp sayılmayacağının tespiti için diğer sebeplerin yanında üyelerinin atanma biçimi ve onların görev süreleri, dışarıdan gelecek baskılara karşı güvencelerin varlığı ve bağımsız bir görünüm verip vermediğine bakmak gerektiğini tekrar hatırlatır (Bkz. 25 Şubat 1997 tarihli Findlay/ Birleşik Krallık davası, 1997-1 Raporları, s.281, prg. 73).

“Bağımsızlık” şartının bu madde içindeki anlamı ile ilgili uygulanabilecek iki adet test mevcuttur: birincisi belirli bir davada hakimin kişisel kanaatini tespit etmeye çalışmaktan ibarettir ve ikincisi hakimin bu bağlamda herhangi bir yasal şüpheyi ortadan kaldırmak için yeterli güvenceleri sağlayıp sağlamadığını araştırmakta kullanılmaktadır. Sadece bu testlerden ikincisi mevcut davada konu ile ilgili olduğu hususu Mahkeme önünde sorgulanmadı (Bkz. 20 Mayıs 1998 tarihli Gautrin ve Diğerleri/ Fransa kararı, Raporlar-..., s...., prg.58).

Bu davada mahkeme, bununla beraber, Mahkeme iki meseleyi- bağımsızlık ve tarafsızlık- birlikte inceleyecektir.

66.   Anayasanın 143ncü maddesi gereğince 16 Haziran 1983’de yürürlüğe giren 2845 sayılı kanun. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kuruluşunu ve görevini düzenlemektedir. 5 nci maddeye göre mahkemeler biri muvazzaf bir subay ve askeri yargı mensubu olan üç hakimden oluşmaktadır.

İki sivil hakimin tarafsızlığı ve bağımsızlığı ihtilaf konusu olmadığından Mahkeme askeri hakimlerinin durumunun ne olduğunu karara bağlamalıdır.

67.   Mahkeme Devlet Güvenlik Mahkemelerinde görev yapan askeri hakimlerin bağımsızlık ve tarafsızlığın güvencelerinin bazılarını  sağladıklarını belirtir. Örneğin, askeri hakimler sivil meslektaşları ile aynı mesleki eğitimi alırlar. Bu eğitim onlara Askeri Yargı sisteminin muvazzaf üyeliği sıfatını verir. Askeri hakhmlet Ddtlet Fõvlil`m!Hkemelebi~de`g&bõv`y!parlqbkun`c)vi|`h!kimleblu`a)n}`ñ.aiasa|`g,fõ~celebepc!xi`dyrlubkp1)b}sñl`"!fbzı istisnalarla, onayları alınmadan görevden alınamazlar ve erken emekliye sevk edilemezler (Bkz. yukarıda prg. 27 ve 28); Devlet Güvenlik Mahkemesinin asıl üyesi konumunda fert olarak görev yaparlar; Anayasaya göre bağımsız olmalıdırlar ve hiçbir makam, yargı yetkisinin kullanılmasında hakimlere emir ve talimat veremez ve görevlerini yerine getirmede etkide bulunamaz (Bkz. yukarıda prg. 27 ve 30 ve mutatis mutandis, 23 Nisan 1987 tarihli Ettl ve diğerleri kararı, Seri Ano 117, s. 18, prg. 38).

68.   Diğer yandan, bu hakimlerin statülerinin diğer yönleri bu durumu (bağımsızlık) şüpheli hale getirmektedir. İlk olarak, bunlar hala orduya bağlı sırasıyla emirleri idareden alan silahlı kuvvetler mensubudurlar. İkinci olarak, askeri hakimler askeri disipline tabi olmaya devam etmektedirler ve siciller ordu tarafından bu maksada hizmet etmek için derlenmektedir (Bkz. yukarıda prg. 28 ve 29). Atanmaları ile ilgili kararlar büyük çoğunlukla ordunun idari görevlerdeki yetkilileri tarafından alınmaktadır (Bkz. yukarıda prg. 29). Son olarak, Devlet Güvenlik Mahkemesi üyeleri olarak görevleri sadece dört yıldır ve yenilenebilmektedir.

69.   Mahkeme, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Anayasa gereğince Türkiye’nin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, demokratik düzenini ve Devletin güvenliğini ilgilendiren( etkileyen) suçlara bakmak için kurulmuştur. Bunların en belirgin özelliği, askeri mahkemeler olmamalarına rağmen, her zaman hakimlerinden birinin askeri yargı mensubu olmasıdır.

70.   Hükümet Mahkeme önündeki duruşmada, askeri hakimlerin Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yer almalarının tek nedeninin, yasadışı silahlı gruplarca işlenenler de dahil olmak üzere, organize suçlara karşı mücadeledeki şüphe götürmez yeterlilikleri ve tecrübeleri olduğunu ileri sürdü. Yıllarca –halkın büyük güven duyduğu- silahlı kuvvetler ve askeri hakimler, kültürel ve ahlaki sorumluluklarını üstlenmenin yanında, kısmen askeri hukuk altında, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetinin teminatı olarak görev yapmışlardır. Terörizm tehdidi varlığını sürdürdüğü sürece askeri hakimler görevleri oldukça zor olan bu özel mahkemelere desteklerini sürdürmelidirler.

Bu iddialar üzerinde karar vermek terörizmin neden olduğu problemlerin bilincinde olan (Bkz.,mutatis mutandis, yukarıda prg. 59’da sözedilen karar) Mahkemenin işi değildir. Mahkemenin görevi, in abstracto, Sözleşmeye taraf bir ülkede bu tür mahkemelerin kurulmasının gerekli olup olmadığına karar vermek veya ilgili uygulamaları gözden geçirmek değil fakat bunlardan birinin kullandığı yöntemin başvurucunun adil yargılanma hakkını ihlal edip etmediğini araştırmaktadır (Bkz., mutatis mutandis, 24 Şubat 1993 tarihli Fey/ Avusturya kararı, Seri A no154, s. 12, prg.27).

71.   Bu noktada görünüm bile büyük önem taşıyabilir. Burada risk altında olan demokratik toplumlarda mahkemelerin halka her şeyden önemlisi yargılama süreci bakımından sanığa vermesi gereken güven duygusudur (Bkz. 24 Mayıs 1989 tarihli Hauschild./ Danimarka kararı, Seri A no. 154, s. 21, prg. 48; yukarıda bahsedilen Thorgeir Thorgeirsen/ İzlanda kararı, s. 23, prg.51 ve 10 Haziran 1996 tarihli Pullar/ Birleşik Krallık kararı, Raporlar 1996-III, s.794, prg.38). Belirli bir mahkemenin bağımsızlık ve tarafsızlıktan yoksun olmasından endişe duymak için meşru nedenlerin olup olmadığını karara bağlamakta sanığın görüşleri kesin olmaksızın önemlidir. Kesin olan başvurucunun kuşkularının yansız olarak haklılığının kabul edilip edilemeyeceğidir( Bkz., mutatis mutandis, yukarıda bahsedilen Hauschild kararı, s. 21, prg. 48 ve Gautrin ve Diğerleri kararı, s..., prg. 58).

72.   Bay Incal 1 Temmuz 1992’de HEP İzmir bölgesi idare heyeti tarafından alınan dava konusu broşürlerin dağıtılması kararına katılmakla halkı hükümete karşı koymaya ve suç işlemeye tahrike müsait ayrılıkçı propagandayı yaymaktan suçlu bulundu (Bkz. yukarıda prg. 15 ve 16). Dava açılmasına sebep olan fiiller Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerini tehlikeye atması veya güvenliğini etkilemesi muhtemel fiiller olarak değerlendirildiğinde, bu fiiller, ipso jure (yasal olarak), Devlet Güvenlik Mahkemesinin görevine girerler ( Bkz. yukarıda prg.28).

Bununla beraber Mahkeme 10ncu maddeye uygunluk sorununu incelerken broşürde halkın bir bölümünü vatandaşlar arasında şiddeti, düşmanlığı ve kin duygusunu tahrik olarak kabul edilebilecek herhangi bir şey tespit edemediğini belirtir (Bkz. yukarıda prg. 59). Üstelik Devlet Güvenlik Mahkemesi Terörle Mücadele Kanunu ( 3713 sayılı kanun) uygulamayı reddetmişti (Bkz. yukarıda prg. 59). Ayrıca Mahkeme bir sivilin, kısmen de olsa, silahlı kuvvetler mensuplarından müteşekkil bir mahkemede yargılanmasına çok büyük önem vermektedir.

Mahkeme başvurucunun İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesinin üyelerinden birinin askeri hakim olmasından dolayı mahkemenin dava ile hiçbir ilgisi olmayan değerlendirmelerin haksız olarak kendisini etkilemesine izin vermesinden haklı olarak korkabileceğini kabul etmektedir. Yargıtay’da tam bir yargılama yetkisine sahip olmadığında bu endişeleri gidermekten uzaktır. ( Bkz.yukarıda prg. 25 ve mutatis mutandis, 19 Kasım 1997 tarihli Helle/ Finlandiya kararı, Raporlar 1997-...,s..., prg. 46)

73.   Sonuçta, başvurucu İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesinin bağımsızlık ve tarafsızlığından şüphe duymak için meşru nedenlere sahiptir. Bu nedenle 6ncı maddenin 1nci fıkrasının ihlali sözkonusudur.

B. Yargıtay’daki Yargılama Süreci

74.   Yukarıdaki netice göz önüne alındığında (Bkz. yukarıda prg. 73), Mahkeme Yargıtay’daki yargılama süreci hakkında 6ncı madde ile ilgili diğer yakınmaları değerlendirmenin gerekli olmadığını düşünmektedir (Bkz. mutasis mutandis, yukarıda bahsedilen Findlay kararı, s.282-283, prg. 80).

III. SÖZLEŞMENİN 14NCI MADDESİNİN İHLALİ İDDİASI

75.   Bay Incal Komisyona başvurusunda hapis cezasının paraya çevrilmesi talebini reddederken İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesinin siyasi düşüncelerini gözönüne almasının 6ncı maddenin 1nci fıkrası ile birlikte 14nci maddenin ihlali olduğunu iddia etti. Mahkemedeki yargılama sırasında bu yakınmayı sürdürmediğinden Mahkeme bu hususu re’sen incelemek için bir neden görmemektedir (Bkz., mutatis mutandis, yukarıda bahsedilen Türkiye Birleşik Kominist Partisi ve Diğerleri/ Türkiye kararı, s..., prg. 62)

IV. SÖZLEŞMENİN 50NCİ MADDESİNİN UYGULANMASI

76.   Sözleşmenin 50.maddesi şöyledir:

“ Mahkeme bir Sözleşmeci Tarafın resmi makamları veya diğer makamlar tarafından verilen bir kararın veya yapılan bir tasarrufun tamamen veya kısmen bu Sözleşmeyle üstlendiği yükümlülüklere aykırı olduğunu tespit ederse ve bu Sözleşmeci Tarafın iç hukuku verilen kararın veya yapılan tasarrufun sonuçlarını ancak kısmen onarmaya imkan veriyorsa, mahkeme gerekli gördüğü taktirde zarara uğrayan tarafa adil bir karşılık ödemesine hükmedebilir.”

A. Mahkumiyetin sonuçlarının giderilmesi

77.   Bay Incal duruşmada, mahkumiyetinin sonucu Ceza Kanunun 312nci maddesi gereğince kaybettiği haklarının iadesini istedi. Ayrıca Mahkemeden Hükümetten bu kanun hükümlerinin bir daha iç hukukta uygulanmamasını sağlayacak adımlar atmayı emretmesini talep etti.

78.   Mahkeme Sözleşme’ye göre bu tür tedbirleri emretmeye yetkili olmadığını belirtir (Bkz., mutatis mutandis, 1 Nisan 1996 tarihli Akdıvar ve Diğerleri kararı, Raporlar 1998-..., s..., prg.47).

B. Zarar ve, harcama ve masraflar

79.   Başvurucu maddi zararları için 2.000.000 Fransız frangı (FRF) ve manevi zararları için de 5.000.000 Fransız frangı talep etti. Taleplerine destek olarak da dava konusu zamanda avukatlık yaptığını ve beş ticari girişimin yönetim kurulu üyesi olduğunu savundu. Ayrıca bu süre içinde hatırısayılır miktarda gelir kaybına uğradığını savundu.

Başvurucu bundan başka 20.000 FRF tutarındaki Strazburg’da ibraz edilen belgelerin hazırlanması ve gönderilmesi ve 80.000 FRF avukatlık ücreti de dahil olmak üzere Sözleşme kurumları önünde temsili için yaptığı harcama ve masraflarının karşılanmasını tal`p dpti.>0.
Hümõddp%#as`s!ve~}acmpÿ,aba{l`-%fcudpt!fa~ada herhangi bir tazminat talep edilmediğini ileri sürdü. Diğer bir seçenek olarak da, talep edilen toplamın aşırı ve mesnetsiz olduğunu iddia etti.

Hükümet başvurucunun işlerini düzene sokabilmek ve  herhangi bir kaybı asgariye indirebilmek için cezasının infazının dört ay ertelenmesi avantajına sahip olduğunu vurguladı. Şayet Mahkeme Sözleşmenin bir ihlalini tespit ederse bu karar, yakınılan olaylar ve iddia edilen zarar arasında herhangi bir illiyet bağı bulunmadığından, kendi başına bir adil karşılık oluşturacaktır.

Hükümet ayrıca harcama ve masraflara karşılık olarak talep edilen meblağın kanuni icaplarına uygun olarak belgelendirilmediğini düşünmektedir.

81.   Maddi zarara ilişkin olarak Komisyon Delegasyonu Mahkemenin 50 nci maddenin uygulanması meselesini talep edilen miktarın varsayıma dayalı yapısını gözönüne alarak incelemesi gerektiğini öne sürdü. Manevi zarar meselesini ise Mahkemenin taktirine bıraktı. Son olarak harcama ve masraflara ilişkin talep edilen toplam ile ilgili olarak Komisyon, ispat belgelerinin yokluğundan kaynaklanan soruna değindi.

82.   Maddi zarar meselesinde, Mahkeme ilk etapta 6ncı maddenin 1nci fıkrasıyla uyumlu yargılama sürecinin sonuçlarının ne olması gerektiği konusunda tahmin yürütemeyeceğini düşünmektedir. Mahkeme, ayrıca, tespit ettiği 10 ncu maddenin ihlali ve başvurucunun iddia ettiği ticari ve mesleki gelir kayıpları arasında illiyet bağının kanıtlarının yetersiz olduğunu belirtir. Dahası, maddi zararlarına karşılık olarak başvurucunun talepleri herhangi bir delille desteklenmemiştir. Bu nedenle mahkeme buları göz önüne alamaz.

Manevi zararla ilgili olarak, mahkeme başvurucunun  davanın realiteleri nedeniyle bir miktar sıkıntı çektiğini kabul etmektedir. 50nci maddenin gerektirdiği hakkaniyete uygun bir değerlendirme ile Mahkeme başvurucu için toplam 30.000 FRF tazminat hükmetti.

83.   Harcama ve masraflara karşılık olarak Mahkeme Bay Incal’a, hakkaniyete ve Mahkeme içtihatlarının belirlediği kriterlere uygun olarak, her şey içinde toplam 15.000 FRF verdi.

D. Temerrüd faizi

84.   Mahkeme mevcut davanın kabulü tarihinde yıllık 3.36 olan uygulanabilir yasal faiz oranını uygulamanın uygun olacağını düşüncesindedir.

BU NEDENLERLE MAHKEME

1.     Oybirliği ile Sözleşmenin 10 ncu maddesinin ihlalinin olduğuna,

 

2.    Sekize karşı oniki oyla İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesinin bağımsızlık ve tarafsızlığı ile bağlantılı yakınmalarla ilgili olarak Sözleşmenin 6ncı maddesinin 1nci fıkrasının ihlalinin olduğuna

 

3.    Bire karşı dokuz oyla başvurucunun, gerek müstakilen gerek Sözleşmenin 14 nci maddesi ile birlikte, 6ncı maddenin 1nci fıkrası ile ilgili diğer yakınmalarını değerlendirmeye gerek olmadığına,

 

4.    Oybirliği ile,

       (a) Davalı Devlet üç ay içinde Bay Incal’a aşağıdaki toplamları ödeme tarihindeki kurdan Türk Lirasına çevrilmek suretiyle ödenmesine:

            (i) Manevi zararlarına karşılık olarak 30.000 FRf;

            (ii) Harcama ve masraflarına karşılı olarak 15.000 FRF

       (b) Yukarıda bahsedilen üç aylık sürenin hitamından itibaren bu meblağlara yıllık 3.36 basit faizin ödenebilir hale gelebileceğine

 

5.    Oybirliği ile adil bir karşılık için geri kalan taleplerin reddine

       KARAR VERMİŞTİR.

 

 

Site Haritası
Site Yöneticisi


Avukat Orhan ÇELEN


Korkut Reis Mah. İlkiz Sok.
Fatih Apt. No: 20/14

06430 Sıhhıye-ANKARA
TÜRKİYE           
TEL: 0 542 427 44 72
         0 312 229 97 57

Jandarma subayı iken ANKARA Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi ve 1983 yılında sınıf değiştirerek askeri hakimliğe geçti. Askeri savcı, askeri hakim, adli müşavir yrd., disiplin sb.lığı, şb. md.lüğü gibi çeşitli görevlerde bulundu. (E.) Hakim Alb. Orhan ÇELEN; Şubat 1999’da kendi isteğiyle KKK.lığından emekliye ayrıldı. Halen ANKARA Barona kayıtlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır.
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam79
Toplam Ziyaret1376191
Saat
Hava Durumu
Sitemize destek verin
Resimli özlü sözler

Üyelik Girişi