sayfa içeriği
    • www.askerihukuk.net
    • Türk Askeri hukuku ile ilgili konularda bilgi sunumu
    • www.askerihukuk.net
    • Türk Askeri Hukuku ile ilgili hususlarda bilgi sunumu
BÖLÜMLER
HABER BAŞLIKLARI
12.01.2011 TARİH VE 6100 SAYILI, YENİ HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU YÜRÜRLÜĞE GİRDİ. ARTIK, ÖLÜM VE YARALANMAYA BAĞLI MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVALARI ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNDE GÖRÜLMEYECEK.

Değerli Ziyaretçiler, Yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 1 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe girdi. Mevcut Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 1927'de yürürlüğe girmişti. 84 yıllık kanun, TBMM'de kabul edilerek 14 Şubat 2011'de Resmi Gazete'de yayımlanan yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (Kanun No: 6100, Kabul Tarihi: 12.01.2011) yürürlüğe girmesiyle ortadan kalktı.

Buna göre artık idarenin kusur ve işlemlerinden doğan maddi ve manevi zararlara ilişkin davalar asliye hukuk mahkemelerinde görülecek.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nde ölüm veya vücut bütünlüğünün yitirilmesine bağlı maddi ve manevi tazminat davalarına bakma yetkisi de Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nden (AYİM) alındı. HMK değişikliği sonrası AYİM'in tazminat davalarına bakma görevi sona erdi.

Bilindiği üzere, mevcut hukuk sistemimize göre maddî ve manevî tazminat davalarında yargı kolu (adlî – idarî – askerî), zararı kimin verdiğine bakılarak belirlenmektedir. İnsan zararlarına ilişkin olarak açılan tazminat davalarının farklı yargı kollarında görülmesinin, benzer olaylarda birbirinden farklı kararların çıkmasına sebep olduğu değerlendirilmiştir. Bu alanın disipline edilebilmesi bakımından, insanın vücut bütünlüğüne ilişkin bir zarar doğması durumunda zararı kimin verdiğine bakılmaksızın, zarar süjesi esas alınarak bu davaların asliye hukuk mahkemelerinde görülmesi benimsenmiştir.(Bkz: HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ  KANUNUNDAN HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNUNA, 2011, Adalet Bakanlığı, http://www.yayin.adalet.gov.tr/duyurular/humuk.htm)

 - RESMİ GAZETE'DE YAYINLANAN "HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU" METNİ İÇİN TIKLAYINIZ.

- Başbakanlık web sitesinde yayınlanan"HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU" METNİ İÇİN TIKLAYINIZ.

- Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu için tıklayınız.

HMK DÖNEMİNDE, BİLGİSİZ AVUKAT DAVAYI KAYBETMEYE MAHKÛMDUR!

Bundan sonra, bilgisiz, ilgisiz ve çalışmayan hâkim ve avukatların yargılamayı yürütmesi neredeyse mümkün değildir.

Bu açıklama hukukihaber.net web sitesinden alınmış olup, Av. Ferhat AKBAŞ tarafından kaleme alınmıştır.

Alıntısı: http://www.hukukihaber.net/mesleki-hukuk/hmk-doneminde-bilgisiz-avukat-davayi-kaybetmeye-mahkmdur-h17301.html

12.01.2011 tarihinde kabul edilen ve 04.02.2011 tarihinde resmi gazete yayınlanan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK), nihayet yarın yürürlüğe giriyor.
 
HMK, mevcut uygulama birikimini tamamen ortadan kaldırmadan bir yandan yargılamanın aksayan yönlerini düzeltmeye diğer yandan mevcut sorunları çözmeye yönelmiş yenilikler ve düzenlemeler getiriyor.
 
HMK; kolay, pratik, sistematik, , sorun çözmeye odaklı bir Kanun. HMK’da, mümkün olduğunca, “her hâkimin her avukatın ayrı bir usûlü vardır” anlayışını terk ettirecek tedbirler alınmış, yeknesak bir usul uygulaması getirilmiş, bunun için hâkimleri ve avukatları hem bağlayan hem zorlayan bir düzenleme yapılmıştır.
 
Bundan sonra, bilgisiz, ilgisiz ve çalışmayan hâkim ve avukatların yargılamayı yürütmesi neredeyse mümkün değildir.
 
Yeni yargılama usulünde dava beş temel aşamaya ayrılmıştır:
 
Bunlar: Davanın açılması ve karşılıklı dilekçelerin verilmesi, ön inceleme, tahkikat, sözlü yargılama ve hüküm aşamalarıdır.
 
Davanın açılması bakımından dilekçeler yeniden düzenlenmiştir (m. 118 vd.).
 
Taraflar dilekçelerini genel ifadelerle değil, “somutlaştırma yüküne” uygun olarak açık ve somut olarak göstermek, hangi vakıanın hangi delillerle ve nasıl ispat edileceğini de her bir vakıa bakımından belirtmek zorundadırlar; aksi halde somutlaştırma yükünü yerine getirmemiş olacak ve aleyhlerine karar verilecektir.
 
Bu sebeple; artık, sabah müvekkili dinleyip, öğlen dilekçe yazıp, akşam üzeri mahkemede dava açma düzeni bitmiştir.
 
Avukat bir dava açtığında önce tüm hukuki vakıaları tespit etmeli, bunları somutlaştırmalı, bir hukuki kalıba ve sebebe uygun dilekçe yazmalı ve bunların delillerini önceden belirleyerek (müvekkil elinde olanları ve bulunabilenleri alarak, olmayanların ise nerede bulunduğu belirterek), bu delillerle vakıalar arasında bağlantıyı kurmalıdır.
 
HMK ile getirilen yeni uygulama ve düzenlemeler avukatlar ve hâkimler başta olmak üzere hukuk camiasını gerçekten zorlayacağa benziyor. Tabi zaman ilerledikçe yeni düzen oturacaktır.
 
Son olarak HMK ile getirilen yeni düzenleme hukukçuları dahi zorlayacağından vatandaşların hak kaybına uğramaması için, hukuki işlerini bir avukat aracılığıyla yürütmesi sağlıklı olacaktır. HMK’nın hukuk dünyasına hayırlı olması temennisiyle…
 
Av. Ferhat AKBAŞ

KANUNUN GETİRDİĞİ YENİLİKLERE GENEL BİR BAKIŞ

(ALINTI: HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ  KANUNUNDAN HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNUNA, 2011, Adalet Bakanlığı, http://www.yayin.adalet.gov.tr/duyurular/humuk.htm)

1. Mal varlığına ilişkin davaların değer ve miktarına bakılmaksızın asliye hukuk mahkemelerinde görülmesi esası kabul edilmiştir.

Malvarlığına ilişkin davalarda, sulh hukuk ve asliye hukuk arasında miktara göre yapılan ayrım, bir çok soruna yol açmaktadır. Malvarlığına ilişkin davalarda, dava konusu malın değerine göre mahkemenin görevinin belirlenmesi sebebiyle, uygulamada verilen görevsizlik kararlarından dolayı yargılamanın uzadığı bir gerçektir. Ayrıca görev sınırının periyodik olarak değiştirilmesi de farklı sorunlara yol açmaktadır. Esasen temelinde malvarlığı uyuşmazlığı yatan bir konuda, daha az olan miktar bakımından sulh mahkemesini, daha çok olan miktar bakımından ise asliye hukuk mahkemesini görevli kılmanın pratik olarak sağladığı büyük bir yarar da görülmemektedir. Bu sebeplerle malvarlığının değerine göre sulh hukuk mahkemesinin görevine giren uyuşmazlıkların asliye hukuk mahkemesinin görevine bırakılması kabul edilmiştir. Öngörülen bu sisteme göre parasal değerle ifade edilen malvarlığından kaynaklanan davalara asliye hukuk mahkemesi tarafından bakılacak, böylece dava konusunun değeriyle ilgili görevsizlik kararlarına ilişkin yargılamanın uzaması ve diğer problemler son bulacaktır. Sulh hukuk mahkemeleri “Sulh hukuk mahkemelerinin görevi” kenar başlıklı 4 üncü maddede, dava konusunun değeriyle ilgili olmaksızın sayılan davalara, başka mahkemelerin görevine girmeyen çekişmesiz yargı işlerine ve diğer kanunların sulh hukuk mahkemesini görevlendirdiği dava ve işlere bakmakla görevli olacaktır.

2. İnsanın ölümü veya vücut bütünlüğünün yitirilmesinden doğan zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemelerince bakılması öngörülmüştür.

Bilindiği üzere, mevcut hukuk sistemimize göre maddî ve manevî tazminat davalarında yargı kolu (adlî – idarî – askerî), zararı kimin verdiğine bakılarak belirlenmektedir. İnsan zararlarına ilişkin olarak açılan tazminat davalarının farklı yargı kollarında görülmesinin, benzer olaylarda birbirinden farklı kararların çıkmasına sebep olduğu değerlendirilmiştir. Bu alanın disipline edilebilmesi bakımından, insanın vücut bütünlüğüne ilişkin bir zarar doğması durumunda zararı kimin verdiğine bakılmaksızın, zarar süjesi esas alınarak bu davaların asliye hukuk mahkemelerinde görülmesi benimsenmiştir.

3. Hâkimin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümlerde değişiklik yapılarak, tazminat davasının Devlete karşı açılması esası kabul edilmiştir.

1086 sayılı Kanunun 573 ilâ 576 ncı maddelerinde yer alan hâkimlerin hukukî sorumluluğuna dair hükümlerin yeri değiştirilerek, Kanunun sistemi bakımından hâkimin yasaklılığı ve reddinden sonraki ayrıma alınmıştır. Bu hükümle, 1086 sayılı Kanunda düzenlenen ve hâkimin kusurlu davranışlarından dolayı hâkimin şahsen sorumlu tutulması gerektiği yönündeki esastan ayrılınmış ve karşılaştırmalı hukuk da nazara alınarak, hâkimin yargılama faaliyeti esnasında vermiş olduğu zararlardan dolayı, ilk plânda Devlete karşı tazminat davası açılması esası kabul edilmiştir. Devlet, daha sonra kusurlu hâkime rücu edecektir. Hâkimlerin hukukî sorumluluğuna ilişkin bu düzenleme, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin eylem ve işlemlerinden Devleti sorumlu tutan ve daha sonra da Devletin sorumlu kişiye rücu etmesini kabul eden, Anayasanın 129 uncu maddesinin beşinci fıkrası hükmüne de uygundur.

4. 1086 sayılı Kanunda yer alan bir kısım haklardan yararlanmaya ilişkin süreler, uygulama kolaylığı sağlamak bakımından disipline edilmiştir.

1086 sayılı Kanunda çeşitli süreler öngörülmüş olup, bu süreler yanlışlıklara ve hak kayıplarına yol açabilmektedir. Sürelerin daha kolay algılanabilmesi amacıyla Kanunda temel bazı süreler kabul edilmiştir. Bu çerçevede, “bir hafta ”, “iki hafta”, “bir ay” veya “bir yıl” gibi süreler kabul edilerek karışıklığa son verilmesi amaçlanmıştır.

5. Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarının tam olarak belirlenmesinin imkânsız olduğu durumlarda dahi asgarî bir miktar üzerinden belirsiz alacak davası açılabilecektir.

Mukayeseli hukuktaki gelişmeler dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarının tam ve kesin olarak belirlenmesinin mümkün olmaması durumunda, asgarî bir miktar belirtilerek belirsiz alacak davası açılabilmesi kabul edilmiştir. Bilindiği üzere, Yargıtayın görüşü eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davasının açılamayacağı yönündedir. Yeni düzenlemeyle ayrıca, kısmî eda davasının açılabildiği durumlarda tespit davasının açılmasında hukukî yararın var olduğu kabul edilmiştir. Yine, kısmî dava açılırken talep konusunun dava edilmeyen kısmından açıkça feragat edilmiş olmadıkça, talebin geri kalan kısmından feragat edilmiş sayılmayacağı kabul edilmiştir. Yargıtayın mevcut uygulaması, kısmi davada alacağın dava edilmeyen kısmı yönünden açıkça “fazlaya dair hak” saklı tutulmadıkça alacağın o kısmından feragat edilmiş sayılacağı yönündedir. Bu şekilde yerleşen içtihatlar nedeniyle, uygulamada açılan maddi tazminat davalarıyla ilgili dilekçelerde “… fazlaya dair hakkımız saklı kalmak üzere …” şeklinde ibareler yer almaktadır. Yapılan düzenlemeyle, tazminat davalarında ilk davada talep edilmeyen kısım hakkında daha sonra dava açılabilecektir.

6. Yargılama giderlerinin avans olarak alınması müessesesi düzenlenmiştir.

Ülkemizde hukuk yargılaması bakımından yargılama çok uzun sürmekte, dava sonucunda verilen kararlar mevcut olaya çok uygun ve maddî hukuk hükümleri açısından adaletli olsa dahi, geciken adalet sebebiyle yargı kurumu sık sık eleştirilmektedir.

1086 sayılı Kanunun 180 inci maddesinde, yargılama giderlerinden bir kısmını oluşturan dava dilekçesinin tebliği ve başka yerlerden getirtilecek belgeler için gereken giderlerin dava açılırken peşin olarak ödenmesi hususu düzenlenmiştir. Ancak bu hüküm, tanık, davetiye masrafları, keşif veya davanın ileri aşamalarında yapılması muhtemel diğer giderler gibi hususları kapsamadığından, bu işlemler için gerekli masrafların ödenmesi aşamalarında davalar gereksiz şekilde uzamaktadır. Yargılama giderlerinin zamanında yatırılmaması, tek başına davaların gecikme sebebi olmamakla birlikte önemli etkenlerden biridir. Gerek Kanundan gerekse yerleşmiş yargı uygulamalarından kaynaklanan bu aksaklığın önlenebilmesi amacıyla, öncelikle dava açılması sırasında davacının, cevap dilekçesi ve delillerini sunma aşamasında da davalının peşin olarak yargılama giderlerini ödemesi esası getirilmiştir. Bu düzenlemeler karşısında, davacının dilekçesini, davalının da cevap dilekçesiyle birlikte gösterdiği delillerini mahkemeye sunarken, yargılama giderlerinin yaklaşık olarak mahkemece hesaplanması ve ilgililerden peşin olarak tahsili sağlanacaktır.

7. İlk itiraz müessesesi yeniden düzenlenerek bir kısım ilk itiraz sebepleri dava şartı hâline getirilmiştir.

Bilindiği üzere, ilk itirazlar 1086 sayılı Kanunun 187 nci maddesinde sekiz bent hâlinde sayılmış olup, Kanunun sistemi gereği bu itirazların en geç cevap dilekçesiyle birlikte ileri sürülmesi gerekmektedir. Aksi hâlde, hâkim tarafından davanın ilerleyen aşamalarında re’sen dikkate alınması mümkün değildir. Kanunda ilk itirazlardan bir kısmı dava şartı hâline getirilmiştir. Çünkü, ilk itirazların 1086 sayılı Kanunda düzenlenen şekliyle kötü niyetli kişilere davaları sürüncemede bırakma fırsatını vermekten başka bir işe yaramadığı yönünde yaygın bir kanaat vardır. Bu düşüncelerle bazı ilk itiraz sebepleri dava şartı hâline getirilmiş, böylece sayılan hususların davanın her aşamasında taraflar ileri sürmese dahi hâkim tarafından re’sen nazara alınması mümkün kılınmıştır.

8. Yargılama hukukunda yargılamanın kısa sürede neticelendirilmesini sağlayacak kurumlardan “Ön İnceleme” Bölümü düzenlenmiştir.

Bu müessese, medenî usul hukuku alanındaki kanunlaştırmada, hukukumuz için önemli bir yeniliktir. Çünkü, uygulamada en çok şikâyet edilen ve yargılamanın gecikmesi sebebi olarak gösterilen önemli bir husus da tam hazırlık yapılmadan tahkikata başlanmasıdır. Delillerin ve hukukî uyuşmazlığın tartışılması için yeterli hazırlık yapılmadan tahkikata başlandığında, istenen sonuç elde edilememekte, tahkikat, delillerin toplanması için gereksiz yere uzamaktadır. Bu eleştirilerin, aslında 1086 sayılı Kanunun sistemi içinde de giderilmesi mümkündür. Ancak, söz konusu Kanunda, deliller toplanmadan tahkikata geçilemeyeceğine dair açık bir hüküm bulunmadığından, uygulamada delillerin toplanması aşaması ile tahkikat aşaması birbirine karışmış durumdadır. Kanunun “Ön İnceleme” Bölümünde getirilen düzenlemeyle, tahkikat duruşmaları delillerin toplandığı değil, değerlendirildiği bir aşama hâline getirilmiştir. Böylece, çoğu kez, tapu veya nüfus idaresine yazı yazılması ya da bu kurumlardan gelecek yazıların gelmediğinin tutanağa geçirilmesi için yapılan duruşmalara gerek kalmayacaktır. Yani, dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasının tamamlanması, delillerin sunulması, elde olmayan delillerin nereden getirtileceğine ilişkin bilgilerin verilmesi ve masraflarının ödenmesinden sonra duruşmaların başlatılması amaçlanmıştır. Ön inceleme aşaması, dilekçelerin karşılıklı verilmesini müteakip tahkikat aşaması başlamadan, yeni bir yargılama kesiti olarak kabul edilmiştir. Bu kurum, delillerin toplanması ile tahkikat aşamasını birbirinden ayırmayı amaçlamaktadır.

9. Yargılama hukuku bakımından teknik yöntemlerden yararlanmayı sağlayacak imkânlara yer verilmiştir.

Kanunda öngörülen yeniliklerden biri de güncel teknik gelişme ve kolaylıklardan yararlanılması, örneğin ses ve görüntü kayıtlarının yargılamada kullanılması imkânının sağlanmasıdır. Kabul edilen bu düzenlemeye göre, mahkemenin yargı çevresi dışında olmak kaydıyla taraflar, tanık veya bilirkişiler, ses ve görüntü nakli yoluyla bulundukları yerden duruşmaya katılabileceklerdir.

10. Duruşma salonunda uygunsuz davranışta bulunanların dışarı çıkarılmasına ilişkin hüküm avukatlar için uygulanmayacaktır.

Duruşma salonunda bulunan avukatın yargının kurucu unsuru olduğu, duruşmadan çıkarma yaptırımının savunma kurumunun niteliğiyle bağdaşmayacağı düşüncesiyle, uygun olmayan davranışta bulunan avukatın salondan çıkarılmaması, olayın tespit edilip yasal işlem yapılmak üzere ilgili merciye bildirilmesi ilkesi benimsenmiştir.

11. Türk Ticaret Kanununda yer almayan ticari defterlerin delil olmasıyla ilgili hükme, Hukuk Muhakemeleri Kanununda yer verilmiştir.

6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun ticarî defterlerle ispat konusunu düzenleyen 80 ila 86 ncı maddeleri, modern kanunlarda benzer hükümler yer almadığı gerekçesiyle 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununa alınmamıştır. Bu durumun uygulamada önemli bir sakınca doğuracağı, senetle ispat mecburiyetinin uygulandığı Türk hukukunda ticarî defterlerle ispata ilişkin kuralların, senetle ispat mecburiyetinin katılığını yumuşattığı ve geniş bir uygulama alanı bulunduğu gerekçesiyle, ticari defterlerle ilgili hükmün 6100 sayılı Kanunda yer alması uygun bulunmuştur.

12. Yeminin biçimi bütün inanç ve değerleri kapsayacak biçimde değiştirilmiştir.

1086 sayılı Kanunun 339 uncu maddesinde yer alan “Allahım ve namusum üzerine yemin ediyorum” şeklindeki yemin metni, Kanunda “... namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum” şeklinde değiştirilmiştir. Böylece yemin bütün inanç ve değerler yelpazesini kapsayacak şekilde yeniden formüle edilmiştir.

Ayrıca, yeminin tanığın dinlenilmesinden önce yaptırılması esası benimsenmiştir. 1086 sayılı Kanunun 261 inci maddesinde tanığa beyanından sonra yemin verdirilmesi öngörülmüş ise de beyanından önce yemin ettirmenin amaca daha uygun olacağı düşüncesiyle Kanunun 258 inci maddesinde bu yönde düzenleme yapılmıştır.

13. Avukatlar, duruşmada taraflara veya duruşmaya çağrılan diğer kişilere doğrudan soru sorabileceklerdir.

Duruşma aşamasının yargılamada doğrudanlık ilkesine, hukukî dinlenilme hakkına ve bunlara bağlı olarak gerçeğin ortaya çıkmasına hizmet ettiği, bu aşamanın etkin bir şekilde kullanılmasının yargılamanın en iyi şekilde sonuçlanmasını sağlayacağı gerekçeleriyle avukatların doğrudan soru sorabilmelerinin daha uygun olacağı esası benimsenmiştir. Bu çerçevede taraf vekilleri doğrudan soru sorabilecekler, vekil olmayan taraf ise mevcut sistemde olduğu üzere ancak hâkim aracılığıyla soru sorabilecektir.

14. Tarafların mahkeme kararını alıp işleme koyabilmeleri için bakiye karar ve ilâm harcının ödenmiş olma şartı kaldırılmıştır.

Bilindiği üzere, hukuk davalarında dava açılırken Harçlar Kanununa ekli (1) sayılı Tarife uyarınca belirlenen harcın dörtte biri peşin olarak alınmakta, kalan dörtte üçü de karar verildikten sonra tahsil edilmektedir. Harçlar Kanununun 28 inci maddesinde yer alan hüküm dolayısıyla, ilk derece mahkemesince karar verilmesi üzerine, hükmedilen bakiye karar ve ilâm harcı ödenmeden ilâm taraflara verilemediği için harç yükümlüsü olan tarafın harcı ödememesi durumunda, harçtan sorumlu olmayan tarafın bu harcı yatırmaksızın ilâmı alıp icraya koyabilmesi mümkün bulunmamaktaydı. 6100 sayılı Kanunda yapılan düzenlemeyle mahkemece karar verildikten sonra harçtan sorumlu olup olmadığına bakılmaksızın taraflarca ilâmın alınabilmesi, takibe konulması ve kanun yoluna başvurulabilmesi imkânı getirilmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilmesinden sonra Harçlar Kanununun 28 inci maddesinde de 23/7/2010 tarihli ve 6009 sayılı Kanunun 18 inci maddesiyle değişiklik yapılmıştır. Bu düzenlemeyle bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceğine ilişkin hüküm getirilmiştir.

Benimsenen yeni sisteme göre, mahkemenin kararı üzerine harç tahsil müzekkeresi yazılacak, bu harcın tahsil edilip edilmemesi yargılama sürecini etkilemeyecektir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, harcın tahsil edilmemesi nedeniyle ilâmın icraya konulamamasının hak arama özgürlüğünü sınırladığı, adalete erişimi engellediği ve adil yargılanma hakkını ihlâl ettiği gerekçesiyle, Türkiye aleyhine verdiği kararlar mevcuttur.

15. Çekişmesiz yargıyla ilgili ayrıntılı hükümlere yer verilmiştir.

Çekişmesiz yargı işleriyle ilgili olarak mevzuatımızda yer alan hükümler, farklı yerlerde, dağınık ve yetersiz olarak düzenlenmiştir. Bu durum dikkate alınarak, Kanunda, çekişmesiz yargıya ilişkin temel ölçütler belirlenmiş ve bu esaslara göre çekişmesiz yargı işleri sayılmıştır. Aksine bir düzenleme olmadığı sürece bu işlerin mahkemelerin görevine girdiği, ancak kendi özel kanunlarınca yapılacak düzenlemelerle bazı çekişmesiz yargı işlerinin de mahkemeler dışında resmî makamlara bırakılabileceği kabul edilmiştir. Örnek olarak Noterlik Kanununa konulacak hükümlerle noterlere, Tapu Kanununa konulacak hükümlerle tapu idarelerine kendi alanlarına giren çekişmesiz yargı işlerinin bırakılması mümkün olabilecektir.

16. Uygulamada yaşanan sorunlar da göz önünde bulundurularak geçici hukukî koruma müessesesi yeniden düzenlenmiştir.

Doktrinde geçici hukukî koruma kavramı kullanılmakla birlikte, Kanunda ilk defa yer almıştır. Geçici hukukî koruma önlemlerinin en önemlilerinden olan ihtiyatî tedbir, ihtiyatî haciz ve delil tespiti talepleriyle ilgili kararlara karşı istinaf yoluna başvurabilme imkânı getirilmiştir. Uygulamada tedbir veya tespitlerin çok kolaylıkla ve ciddî bir denetime tâbi olmaksızın alınabildiği herkesçe bilinmektedir. Bu durum ise yargıya güveni sarsmakta ve mahkeme kararlarına olan inancı zedelemektedir. Bu kararlara karşı kanun yolu açılarak bir ölçüde denetlenmesi amaçlanmıştır.

17. Kanunda Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) tanımlanmış ve davalarla ilgili fizikî ortamda yapılan tüm işlemlerin UYAP ortamında da yapılabilme imkânı getirilmiştir.

Bir süredir yargı sisteminde fizikî ortamdan elektronik ortama geçilme çalışmaları sürdürülmekte ve bu alanda önemli bir mesafe katedilmiş bulunmaktadır. Ancak, herhangi bir kanunda UYAP’a ilişkin doğrudan bir düzenleme yapılmış değildir. UYAP’ın tanımının yapılması ve hukuk yargılaması yönüyle bu sistemde hangi işlemlerin yapılabileceğinin belirlenmesi amacıyla Kanunda UYAP Bilişim sistemi tanımlanmış, fizikî ortamda yapılan tüm işlemlerin elektronik ortamda yapılabilmesi, elektronik verilerin UYAP’a kaydedilip saklanabilmesi mümkün hâle getirilmiştir.

18. 1086 sayılı Kanunda yer alan, bununla birlikte uygulaması pek olmayan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmıştır.

Hukuk yargılamasında yazılı, basit, sözlü ve seri olmak üzere dört ayrı usul mevcuttur. Uygulamada, bu usullerin karışıklığa sebep olmasının dışında ciddi bir fonksiyonu bulunmamaktadır. Bu düşünceyle, Kanunda sözlü ve seri yargılama usullerine ilişkin hükümlerin yürürlükten kaldırılması, yazılı ve basit olmak üzere iki yargılama usulünün muhafaza edilmesi öngörülmüştür.

 

  
4947 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Site Haritası
Site Yöneticisi


Avukat Orhan ÇELEN


Korkut Reis Mah. İlkiz Sok.
Fatih Apt. No: 20/14

06430 Sıhhıye-ANKARA
TÜRKİYE           
TEL: 0 542 427 44 72
         0 312 229 97 57

Jandarma subayı iken ANKARA Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi ve 1983 yılında sınıf değiştirerek askeri hakimliğe geçti. Askeri savcı, askeri hakim, adli müşavir yrd., disiplin sb.lığı, şb. md.lüğü gibi çeşitli görevlerde bulundu. (E.) Hakim Alb. Orhan ÇELEN; Şubat 1999’da kendi isteğiyle KKK.lığından emekliye ayrıldı. Halen ANKARA Barona kayıtlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır.
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi138
Bugün Toplam408
Toplam Ziyaret1411648
Saat
Hava Durumu
Sitemize destek verin
Resimli özlü sözler

Üyelik Girişi